Bakara Sûresinin 31. âyetinde ‘’Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti‘’ buyuruyor. Bunu anlayabilmesi, anladıklarını çocuklarına iletebilmesi için bir dile sahip olmasıyla mümkündür. Bu da bilgi ve kültüre sahip olmasını gösterir. O da bilgi ve kültüre sahip kılındı. Hz. Âdem’le başlayıp diğer peygamberlerle devam eden vahye dayalı din anlayışı ilk kültür ve medeniyetin doğuşunu ve dünyaya bunu öğreten ilk insanlar tarafından yayılmıştır. Kültür ve medeniyetin doğuşunu dinde aramak gerekir. Her yeni peygamberle kültür ve medeniyet desteklenmiş ve gelişme göstermiştir.

Tarihte Müslümanlar kendine özgü bir kültür ve medeniyet meydana getirerek yeryüzünde birçok devlet kurmuşlardır. Arap Yarımadası’ndan doğan İslâm güneşinin huzmeleri kısa zamanda Asya, Afrika ve oradan da Avrupa’ya ulaşarak dokunduğu her yeri inanç, bilim, san’at, teknik, siyaset, mimarî, edebiyat, musıkî, tasavvuf gibi mefhumlarla ihya ederek dünyanın genelinde medeniyet adaları oluşturmuştur. Bu köklü İnanç-Medeniyet-Kültür üçlüsüyle dünyaya yön veren İslâm Devletleri günümüzde Batı’nın ulaştığı bilim-teknik seviyesine de yön vermiş ve beslemiştir. Batı Medeniyetinin ulaştığı bu seviyeyi Müslümanlara borçlu olduğunu söylemek mümkündür. 

İslâm dini VII. yüzyılda yayılmaya başladı. İslâm dini, Çin’den Fas’a kadar çok geniş bir coğrafya da inananlar bulmuştur. Tevhid akidesi ve İslâm ahlâkı sosyal hayatlara yön vererek kültürleri deşikliğe uğratmıştır. Ve özünde İslâm akidesi olan yeni bir medeniyet dairesi oluşmuştur. Kuruluş ve gelişme aşamasında medeniyete Araplar, İranlılar ve Türklerin büyük etki ve katkıları olmuştur. İslâm medeniyetinin Batıya olan etkisi konusunda Bodley: ‘’Rönesansı İslâmiyet’e borçluyuz.’’ sözüyle bu gerçeği dile getirmiştir.