Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’ye yönelik eleştiriler içeren Raporu hem Türkiye’de iktidarın siyasi kodlarını ve hem de bürokrasideki paniği deşifre ediyor.
Dün Adalet Bakanı’nın konuyla ilgili zayıf açıklamasını değerlendirmiştik.
Raporun açıklandığı gün Dışişleri Bakanlığı da benzer içerikte ama zayıf bir açıklama yaptı.
Bakanlık “Türkiye karşıtı çevrelerin dezenformasyonuna dayalı haksız itham ve önyargılarla dolu bu rapor, AP’nin gerek ülkemizle ilişkiler gerek AB’nin geleceğine ilişkin her zamanki sığ ve vizyonsuz yaklaşımının bir yansımasıdır” dedi.
Bu açıklamadaki dezenformasyon iddiası “doğruysa” bir itiraf.
Öyle ya; koskoca Türkiye devleti bütün gücü ve imkânlarıyla Avrupa’da ama Avrupa Parlamentosunun üyelerini etki altına alıp doğru bilgilerle destekleyemiyor da açıklamada “Türkiye karşıtı çevreler” denilen ve kim olduğunu ancak istihbaratın bildiği türden(!) birileri o vekilleri etki altına alıp Avrupa sağduyusunu bozuyor, öyle mi?
Hele açıklamadaki “sığ ve vizyonsuz yaklaşım” lafı tam bir “sirkat reklamıyla mertlik”.
Nedir raporu hazırlayanların vizyonsuzluğu? Türkiye’nin hukuk devletinden uzaklaştığı yolundaki tesbitin yerine ne yazılsaydı rapor vizyonlu olurdu?
Dışişleri Bakanlığı, açıklamasında, “Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlandırılması için bir fırsat penceresinin açıldığı, kıtamızın istikrarı ve güvenliği açısından böylesi kritik bir dönemde, AP’nin ilişkilerimizin belkemiği olan katılım müzakereleri yerine farklı arayışları gündeme getirmesini akıl dışı buluyoruz” demiş.
Bunun tercümesi de şu: Adamlar “hukuk ve adalet” diyor, bizimkiler “istikrar ve güvenlik” diyor.
Rapora yönelik bu eleştirilerdeki bir diğer zayıflık da şurada:
Rapora eleştiriler sadece iç siyasete ve iktidarın seçmenini konsolide etmeye yönelik. Bu haliyle asıl muhatapları için de bir anlam ifade etmiyor. Tek anlamı “Türkiye’deki bu siyasiler adam olmayacak, bu siyasilerle bir yere varamayacağız” düşüncesinin pekişmesi olacak.
AB zaten Türkiye’den ümidini kesme noktasına gelmekteyken ve şimdilik üyelik sürecini tamamen sona erdirmenin yanlış olacağı düşüncesi öne çıkmışken Türkiye’den sudur eden bu türden aymazlıklar ancak AB ile Türkiye’yi ayırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürer. Bizdeki siyasiler de bu kafada mıdır? Şaşmayız.
Halbuki rapora yönelik eleştiride “raporun haklı yönleri de var ama şunlar da var” denseydi muhataplar için bir anlam ifade edebilirdi.
Bu örnekler de gösteriyor ki bakanlar adına siyaset üreten ve üslup geliştiren bürokratik kadrolar hukuk devletini unuttuğu gibi diplomasi dilini de unutmuş durumda.
Hele Cumhurbaşkanlığı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç’ın sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “Avrupa Parlamentosunda kabul edilen rapor ön yargılı, art niyetli ve kabul edilemezdir. AB ile yeni bir döneme girildiği günlerde bu raporun kabul edilmesi manidardır” deyip bir de Avrupa Parlamentosu üyelerini “popülist siyasetten vazgeçmeye” çağırması yok mu?
AP milletvekillerinin bu rapora olumlu oy vermesinin siyasi popülizmle ne alakası var?
Avrupa Komisyonu da Avrupa Parlamentosu da son yıllarda yayınladığı Türkiye raporlarında demokratikleşme sürecinde yaşanan geriye gidişe vurgu yapıyor.
Ama bizden sudur eden açıklamalardan hiç birinde bu ana konu yok.
Özetle “ortada kuyu var, yandan geç” kuralının uygulandığı bir diplomasi.
Tam bize yakışan cinsten…