Bediüzzaman’a ait “zulüm başına adalet külâhını geçirmiş” özlü sözünü hatırlarsınız.
Dikkat ediniz; başına geçiren “zalim” değil “zulüm”. Ve başa geçen külâhın adı “adil” değil “adalet”.
Yani cümle “zalim başına âdil külahını geçirmiş” de olabilirdi, ama öyle değil.
Neden?
Cevaptan önce düşünelim.
On sekiz sene önce Erdemliler Hareketi adıyla başlayıp Adalet ve Kalkınma Partisi adında karar kılan hareket bugünlerde muvazeneyi, dengeyi ve dolayısıyla başındaki “adalet”i tamamen kaybetti.
Adalet muvazenedir, ama devlet yönetiminde muvazene kalmadı.
Dış politika da öyle.
Sosyal adaletteki sıkıntılar ve bilhassa 20 Temmuz KHK uygulamalarından sonra yaşanan adaletsizlikler, adı “adalet” olan partinin artık “zulüm”le beraber anılmasına sebep oluyor.
Bu durum eskiden sayıları hayli çok olan gönüllü AKP’lileri gönülsüzleştiriyor.
Zira “silâhlı terör örgütünün silâhsız üyesi” sayılan ve “damgayla terörist” olan 560 bin kişi var.
Ve hemen hemen her AKP’linin ya kendi evinde ya da bir akrabasının evinde bunlardan en az bir kişi var.
Haklı olarak herkes soruyor: Ne oldu bize?
Hele AKP’liler. “Neden teröristle koyun koyunayız” diyemiyorlar, ama “neden koyun koyuna olduklarımıza terörist deyip duruyoruz” diyorlar.
İşte bu yüzden şimdilerde on sekiz sene önceki erdemlilerin çokları ve çoklarının da çocukları başka yerlerde yeni erdemliler, yeni adalet, yeni demokrasi… arayışlarını hızlandırıyorlar.
Zira anlaşıldı ki adalet AKP ile olacak iş değil.
Adı adalet oldu diye icraatı adaletli olmuyor.
Cevaba gelince…
Bir partiye “zalim …” demek olmaz. Diyene mani olmak da bizim işimiz. Zira toptancılık bize yakışmaz.
İnsan bazen zalim olur, bazen adil.
Her partide zalimler de bulunabilir, adiller de.
Kiminde az kiminde çok. Bize göre az, size göre çok.
Bunlar sübjektif yargılardır. Asıl yargı Allah’ın katında olacak.
Ama bir iktidar zulme çanak tutuyorsa ya da en azından seyirci kalıyorsa durup düşünmek lâzım.
İktidar partisinin adının başındaki “adalet”in oraya yakışıp yakışmadığı işte bu yüzden sorgulanıyor.