İnsaf dinin yarısıdır denilmiştir.
İnsaf zaten nısftır yani yarıdır. Öbür yarısı da demek ki hak ve adalet olur.
Hükmederken hakkaniyet ve nasfetle hareket etmek adalet etmenin de bir gereğidir.
Adalet edeyim derken zulmetmek ise cerbezeli bir haldir ve çok tehlikelidir.
Bediüzzaman Eskişehir Muhakemesindeki müdafaasında bu hususu güzel bir örnekle anlatıyor:
“Bir zaman, cerbezeli bir padişah, adalet niyetiyle çok zulüm ediyormuş, bir muhakkik âlim ona demiş:
“Ey hakim! Sen, raiyetine (halkına) adalet namıyla zulüm ediyorsun. Çünkü tenkitkârane cerbezeli nazarın (abartılı biçimde kusur arayan yaklaşımın), zamanen müteferrik kusuratı (farklı zamanlardaki kusurları), birden toplar, bir zamanda tasavvur edip (bir defada olmuş sayıp), sahibini şiddetli bir cezaya çarpıyorsun.
“Hem, bir kavmin müteferrik efradından vücuda gelen kusuratı (gruba dahil fertlerin kusurlarını), o tenkitkâr cerbezeli nazarında topluyorsun. Sonra o perde ile, o taifenin herbir ferdine karşı bir nefret, bir hiddet size gelir; haksız olarak onlara vurursun.
“Evet, senin bir sene zarfında attığın tükürük, bir günde senden çıkmış bulunsa, içinde boğulacaksın; müteferrik zamanda istimal ettiğin sulfato gibi acı ilaçları, bir günde birkaç kişi istimal etse, hepsini de öldürebilir.
“İşte aynı bunun gibi, mehasinin (iyiliklerin) ortalarında bulunmasıyla, ara sıra kusuratı setretmek (seyrek kusurları örtmek) lazım gelirken; sen, raîyetine karşı, kusuratı izale eden mehasini (hataları gideren iyilikleri) düşünmeden, cerbezeli nazarınla müteferrik kusuratı toplayıp, ağır ceza veriyorsun.
“İşte o padişah, o muhakkik âlimin îkazatıyla, adalet namına yaptığı zulümden kurtuldu.”
Bu zamanda cerbezeli padişahlar var mı bilinmez. Ama araştıran, sorgulayan ve ikaz edebilen ilim adamı pek bulunmaz oldu.
Bu hikâyedeki padişahın kim olduğunu bilmiyoruz. Ama önemli olan bugünkü hükümdarların kim olduğu ve ne yaptığı.
O muhakkik âlimin kim olduğunu da bilmiyoruz ama zaten önemli olan bu ilmî dersi veren Bediüzzaman’dan bu dersi alıp zamanın hüküm sahiplerine verebilmek.
Bu yazı da bu niyetin mahsulü.
Yukarıdaki örnekten birkaç hüküm çıkarılabilir:
1. Suçluya dilediğimiz gibi ceza veremeyiz. Suçlunun da hakkı var.
2. Yöneticiler ve bilhassa adalet dağıtanlar, suçlulara ceza verirken o kişilerin iyiliklerini de nazara alarak hükmetmeli. İyi hal indirimi denilen husus bunun neticesidir.
3. Bir grup hakkında cezaya hükmedilirken grubun fertlerinin işlediği suçların tümü birleştirilip sanki tüm gurubun bütün üyeleri o suçların hepsini tek tek işlemiş gibi katlamalı hesapla ceza verilmemeli.
4. Hakimi adalete davet etmek ve ikaz etmek, onun işine karışmak demek değildir.