"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Arabistan özgün, basını da özgür, sana ne kardeşim!

Ahmet BATTAL
11 Ekim 2018, Perşembe
Son yazımızı şu soruyla bitirdik: Bu yazıyı paylaşmak bile korku veriyorsa... “Hür basın var” denilir mi?

Sorunun cevabı aslında belli. Zira Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün Endeksi’ne göre, Türkiye 2018’de iki basamak daha gerileyerek 180 ülke arasında 157. sırada yer almış.

Bizimkine benzer soruyu “basın özgürlüğünde sıramız nedir?” diyerek CHP’li Sezgin Tanrıkulu da Cumhurbaşkanlığına sormuş. Aslında “uluslar arası basın izleme örgütleri neden notumuzu kırıyor” demiş.

“Cevap Yardımcısı” Fuat Oktay da cevap vermiş:

Özetle “o raporlar bizi bağlamaz” diyen Oktay, dünya genelinde ülkelerin basın ve ifade özgürlüğü durumuna ilişkin objektif değerlendirme yapma yetkisine sahip devletler üstü bir otorite bulunmadığı zannının da rahatlığı içinde şunları söylemiş:

“Batı merkezli kuruluşlar tarafından hazırlanan bu endeksler, basın özgürlüğü kavramını Batı merkezli ele almakta olup, ülkelerin içinde bulundukları özgün koşulları göz ardı etmektedir. Söz konusu endeksler gerek ideolojik gerekse metodolojik sorunlara sahiptir. Ülkelerin gerek medya sektörlerinin büyüklükleri gerekse bu ülkelere ilişkin sağlıklı verilerin nasıl temin edildiği, Türkiye gibi devasa bir medya sektörüne ve çeşitliliğe sahip ülkeyle nasıl kıyaslandığı bilinmemektedir. Bu çerçevede hangi kriterler baz alınarak hazırlandığı bilinmeyen endeksler, tarafımızdan değerlendirmeye alınmamakta olup bahse konu endekslere ilişkin verilere ilgili kuruluşların web sitesinden ulaşılabilmektedir.”

Özeti şu:

Hay Allah, topu geri kim getirecek şimdi, tüh! Taca atmıştık, ama uzağa gitmiş. Ne yapalım canım. Getirmeseniz de olur!

Arabistanlı gazeteci Kaşıkçı’nın kaçırılması ile ilgili olarak Yasin Aktay Pazartesi günü köşesinde şunları yazdı:

“Fikirleri ve duruşunu büyük bir takdirle ve onaylayarak takip etmekte olduğum Kaşıkçı’nın … bıraktığı emanet sadece kendi hayatı değil, kendisinin de hayatından daha fazla önemsediği mücadelesi. İslâm dünyasında insan haklarının güçlendirilmesi, demokrasinin gelişmesi, ifade özgürlüğünün ve bütün özgürlüklerin temin edilmesi, insanlık onuruna hak ettiği önemin verilmesi, yolsuzluğun bitirilmesi ve devlet yönetiminde şeffaflığın sağlanması… Bütün bu değerleri merkeze alarak yaptığı konuşmaların birilerine rahatsızlık vermesi aslında kaçınılmaz bir şey. Biz, esasen bu rahatsızlığı her zaman verdik, vermeye de devam edeceğiz. Kendisi bu konularda Türkiye’nin kat ettiği mesafeyi büyük bir takdirle ve sevinçle izliyor, ama bu konularda da Türkiye’deki eksiklikleri gerektiğinde eleştirmekten geri durmuyordu. Ama eleştirileri hiç rahatsızlık vermiyordu. Çünkü samimiydi, art niyetli değil yapıcıydı, hasmâne değil dostâneydi. Aslında kendi ülkesinin yöneticilerine yönelik eleştirileri de öyleydi, ama onlar rahatsız oluyorlardı. Samimiyet eksikliği, art niyetlilik ve hasımlık bu kez Kaşıkçı’nın kendisinde değil eleştirdiklerindeydi. Kaşıkçı’nın en çok rahatsızlık yaratan eleştirileri, belli ki, kendi ülkesinde son zamanlarda aydınlara, âlimlere ve gazetecilere yönelik keyfi tutuklamalara yönelik olanlarıydı. … Aslında başına gelenler vesilesiyle, kendisinden bir emanet de olarak, bu konuda daha fazla konuşmamız gerekiyor. Çünkü o bu konuda susmanın caiz olmadığını düşünüyordu.”

Bu cümlelere kim ne diyebilir ki?

Peki ya aleyhte yorum yasağı deryasının dibindeki hür Arap basını? Onlar ne der?

Meselâ Arabistan Kralına basın özgürlüğü meselini sorsak… “Cevap yardımcısı” ne cevap verir?

O da bize “başka ülkelerin ve bilhassa bizim kuzeyimizdeki Türkiye’nin siyaset bilimcilerinin ve düşünce adamlarının bizim ülkemizin özgün şartlarını bilmeden ve bizim ülkemizde basın özgürlüğünün ideal seviyede gelişmiş olduğunun farkında olmadan yaptığı eleştiriler bizi bağlamaz” der mi?

Dese bile, Yasin Aktay’lar, “tatmin oldum” deyip ya da “tatmin olmadım, ama” deyip susar mı, susmalı mı?

Ya Türkiye’deki basın özgürlüğü için?

Kim sormalı? Kim cevap vermeli?

Tanrıkulu her halde soruyu yeniden soracak. Ve bu sefer “devletlerüstü vicdan”a da atıf yapacak!

Ama biz cevabı biliyoruz: Bu yüzden hep “konuşan Türkiye” istiyoruz. Yeniden ve daima.

Okunma Sayısı: 2118
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp

    11.10.2018 14:56:29

    Sayın Battal, Uluslararası bağımsız kurum ve kuruluşların her yıl yayınladıkları Rapor ya da Endeks çalışmalarında maalesef Türkiye'nin genelde "son sıralarda" yer aldığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Demokrasi, hukuk, insan hakları, eğitim, basın ve ifade özgürlü vb konularda sorunlu bir ülke olduğumuz bu raporlarla da teyit edilmektedir. Ne var ki ülkeyi yönetenler bu sorunlara çözüm bulmak yerine, rapora bir "kulp takma" yoluna giderler. Yazınızdaki basın özgürlüğü sorununda devletlülerin cevabı: "Basın özgürlüğü kavramı Batı merkezli olup...." Bir de "Ülkenin özgün koşulları..." açıklaması. Gerisini okumaya hacet yok. Batı ya da Doğu yahut Kuzey veya Güney merkezli basın özgürlüğü öyle mi? Ne bilimsel(!) açıklama ama. Bunun Türkçesi: Bizde böyle! Konuş(a bilirsen konuş) Türkiye!

  • demokrat

    11.10.2018 09:02:30

    korkudan kimse yorum yapamıyor,ne konuşması Sayın Hocam...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı