"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Atatürk’ün şapkasını koruma kanunu!

Ahmet BATTAL
10 Haziran 2017, Cumartesi
(Ön not: Bu yazının ahirzaman hadislerinden bahseden önceki yazılarımızla ve bilhassa “Âhirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında ‘Hâzâ kâfir’ yazılmış bulunur” mealindeki hadis ve yorumlarıyla hiçbir alâkası yoktur!)

Yok, korkmayın, öyle başlıktaki gibi bir kanun yok (henüz!). Sadece meramımızı en iyi bu başlık anlatıyor. Şöyle:

Önce Şapka Kanununun hikâyesi ve bu günü:

Çok zulümlere sebep olan 1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka Kanununda bu kanuna aykırılığın müeyyidesi yok. Kanunda sadece, mealen, “hükümet şapka dışı başlıkların kullanılmasının alışkanlık haline gelmesini engeller” deniyor. 

Hükümet bu yetkiyi o tarihlerde Bakanlar Kurulu kararları ile kullanmış. 

Ama bu yetmemiş ki, 1936’da, 1926 tarihli eski Türk Ceza Kanununun kabahat türünden suçları düzenleyen kısmındaki ilk maddeye (526/2) bir ek cümle konulmuş ve bu kanuna aykırı davrananlara üç aya kadar hafif hapis ve hafif para cezası öngörülmüş ve bu ceza hükmü 1995’e kadar da “şeklen” uygulanmış.

Ayrıca, 1961 tarihli eski ve 1983 tarihli yürürlükteki Anayasalar bu Şapka Kanununu devrim/inkılap kanunları arasında sayıyor ve Anayasaya aykırılığının ileri sürülemeyeceğini söylüyor (değişmeyeceğini ya da yürürlükten kaldırılmayacağını değil!). 

Ama bizim öğrenciliğimizde (1979’da) bile derslerde ve ders kitaplarında, bu kanun, “metruk kanun” türüne örnek olarak gösterilirdi. Yani “kanun var ve yürürlükte, ama uygulaması terk edilmiş” demek. 

Yakın zaman önce, 2005’te, eskisini kaldırarak yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanununun 222. maddesine de bu kanuna aykırılık için iki aydan altı aya kadar hapis öngörülmüştü.

Ancak 2014 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 6529 sayılı değişiklik Kanunuyla, (madde gerekçesine göre “son derece sınırlı uygulaması bulunan”) bu maddedeki müeyyideyi yürürlükten tümüyle kaldırmış durumda. 

Böylece, “şapka mecburiyeti getiren kanun var, ama müeyyidesi yok” denilebilecek bir noktaya gelinmiş olunuyor. 

Dolaylı ve dolambaçlı bir çözüm. 

Gelelim Atatürk’ü Koruma Kanununa: 

Heykellere saldırı bahanesiyle ve Demokratları M. Kemal hususunda açık düşürmek amacıyla (ki bu açık düşme/düşürme durumu maalesef halen de kısmen devam ediyor), hayatta olmayan Mustafa Kemal’i korumak adına 1951 yılında bir kanun çıkarılması gündeme gelmiş. 

Ama bir tereddüt olmuş. Bazıları, haklı olarak, Anayasaya ve hukukun temel ilkelerine atıfta bulunarak “kişiye özel kanun olmaz, böyle bir kanun çıkaramayız” demişler, tasarı Mecliste reddedilmiş.

Türkiye’ye sığınmış ve “Türk hukuku hocası” haline gelmiş olan Alman Yahudisi Prof. Dr. Ernst Hirsch, kendi hatıralarında anlattığına göre, engeli aşmak üzere bu kanunun akıl hocası olmuş. Mealen demiş ki “M. Kemal hayatta olmadığına ve bu bilindiğine göre bu kanun bir ‘kişi’yi korumak için çıkmıyor, bir kişilik (fenomen) ya da şahs-ı maneviyi ve toplumun ortak değerini (!) ve duygularını (!) korumak için çıkıyor, bir engel yok, çıkarabilirsiniz.” Ve Kanun bu kere biraz değişiklikle Meclisten geçmiş! Elbette Hirsch bu hizmetiyle (!) gurur duymuş.

Bu kanun neyi koruyor bilemiyoruz. Ama kimi korkuttuğu açık. Biz bile düşüncelerimizi serbestçe yazamıyoruz. 

Hatta şapka hakkında bile yazsak bu kanun karşımıza çıkar diye korkuyoruz. 

Zira bu kanun tatbikatta M. Kemal’in hatırasına hakareti önlemekten ziyade tek parti döneminin icraatlarını ve bilhassa “devrim kanunlarını” eleştirenleri cezalandırmak için kullanılmış ve kullanılıyor. 

Bu yüzden diyoruz ki “bırakın M. Kemal’i dileyen sevsin. Ama sadece dileyen sevsin. Devlet ise kimseye M. Kemal sevgisini emretmesin. Zira emirle sevgi olmaz”. (“Olur, olur, bal gibi olur” diyenler Sinan Çetin’in “mutlu ol, bu bir emirdir” adlı kısa filmini bir daha izlesinler).

Gelelim meramımıza:

Ey Meclis,

Dolambaçlı işlere gerek yok. Önce derhal kaldırın şu Anayasadaki, devlete ve herkese Atatürkçülük emreden hükümleri. 

Bilhassa meselâ 42/3. maddedeki şu çağdışı hükmü ve benzerlerini:

“Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.”

Kaldırın ki “ohh, birazcık da olsa demokratikleştik” diyelim. 

Aksi halde gelecek nesil size diyecek ki (demeyi ve inanmayı sürdürecek ki); 

AB sürecinin de katkısıyla, hem de bir koalisyon döneminde, 3.10.2001’de, Anayasanın Başlangıç kısmını değiştiren ve fikirler üzerindeki Kemalizm dayatmasını kaldırarak milletin fikir ufkunu ve sizin yolunuzu açan o eski Meclis sizden daha demokratikti! 

Zira siz onun açtığı yoldan bile gidemediniz. Öncekiler zoru başardılar. Değişmez denilen ve sanılan Başlangıç bile değişti.

Ama siz maddeleri halen de değiştiremediniz, Başlangıca uygun hale getiremediniz. 

Anayasa caddesinin yön levhaları yerinde, ama siz milleti de peşinize takıp kanunlar labirentinde kovalamaca oynuyorsunuz. Hem de “biz de azıcık demokratız” diyerek! 

Bir de yozlaşması yüzünden neredeyse–haşa–biraz zayıf olsak gönlümüzden çıkacak hale gelen başörtüsünü gözümüze sokarak. 

Veyl size…

Okunma Sayısı: 4232
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı