İlkeli insanlar için önemli olan, sadece “kimin yanında durduğu” değildir. Nerede durduğu da önemlidir.
Zira insan insandır; ne melektir ne de şeytan. İnsan için önemli olan doğru zamanda doğru yerde olmaktır. Doğru yerde duranlar doğrularla da beraber olmuş olurlar.
Ama her insanın her hali her zaman doğru olamaz.
Bazı yanlış adamlar da doğru yerde duruyor diye küsüp, kızıp, inat edip yanlış yerde durursak yanlış adamlar doğru yere geçmiş olmaz, aksine doğru adamlar yanlış yerde durmuş olur.
Hem, insanı “doğru adam” yapan, “doğru yer”de durması değil midir?
Bunları neden söyledik?
Şundan: Ana meselelerde Yeni Asya’nın durduğu yerin doğru yer olduğu, her zaman, er veya geç ortaya çıkıyor. Ama olaylara çukurdan ve günübirlik bakanlar, Yeni Asya’nın durduğu yeri anlamak yerine orada başka kimlerin durduğuna bakıyor ve dolayısıyla Yeni Asya hakkında yanlış hüküm veriyor.
Başörtüsü ve genel olarak tesettür meselesi bu konuda iyi bir örnektir:
Devlet ve sonra derin devlet, görünüşte Batılılaşma adına, ama aslında malûm başka sebeplerle tesettüre yasak koydu, açık-saçıklığı teşvik ve hatta cebretti.
Dinî hassasiyeti yüksek olan kesimler, haklı olarak, şeairden bir şiar (toplumsal dinî motiflerden biri) olarak bildikleri başörtüsünü sahiplendi ve “devletle karşı karşıya görünmek” pahasına başörtüsü yasağına karşı hürriyet mücadelesini destekledi.
Bazı resmî ya da gayrı resmî hocalar ise çeşitli gerekçelerle bu mücadeleden uzak durdu ve hatta bazıları farklı kulvarlara dahi girdi.
Yeni Asya ise konuyu bir şeair hürriyeti meselesi olarak gördü ve bu mücadelenin bayraktarlığını yaptı. Kapatılmak ve cezalandırılmak pahasına da olsa bu hakkı en ön safta savundu.
Ama Yeni Asya başörtüsü konusuna asla siyasî bir mesele olarak bakmadı.
Siyaseten desteklediği Demokrat geleneğin bazı sembol şahsiyetlerinin bu konuda dindarlara yaşattığı hayal kırıklığına elbette üzüldü, ama susmadı, görmezden de gelmedi. Şefkatle ve bazen sarsarak ikaz etmekle yetindi.
Yeni Asya, dinî motifleri tekeline alarak kendi siyasetine alet etmeyi mübah sayan siyasî kitleden (Siyasal İslâmcılardan) ise siyaseten hep ayrı ve uzak durdu, ama başörtüsü konusunda onlarla aynı safta olmaktan ya da görünmekten gocunmadı.
Yeni Asya siyasî iktidarların başörtüsü ile ilgili mücadelesini ve gayretlerini, şahısların niyetlerinden bağımsız olarak, kurumsal ve ilkesel bir yaklaşımla destekledi.
“Başörtüsünü siyasete alet etmemek lâzım, ama bunun için öncelikle başı örtülü olmayan siyasetçinin de başörtüsü hakkını müdafaa etmesi lâzım” dedi. Gelinen noktada bu problem de zaten bu yaklaşım sayesinde çözüldü.
Yeni Asya şimdi de adaletin peşinde. Hem de Hak namına. Bu mücadelesinde kiminle beraber olduğu veya adaletin kimin işine yarayacağı Yeni Asya’yı ilgilendirmiyor.
Birileri, “siz nasıl şununla ya da bununla beraber olursunuz ya da beraber görünürsünüz” dese de Yeni Asya bildiği doğrulardan vazgeçmiyor, durduğu yeri terk etmiyor.
Yeni Asya sadece doğru yerde durmaya çalışmıyor. Aynı zamanda, bilhassa siyaset hatırına “yanlış yerde” duran “doğru adam”lara da üzülüyor, onları da ikaz etmeye çalışıyor.
Bu duruşun sebebini ve değerini şimdi anlamayanlar -eğer erken bir kıyamet kopmazsa- ileride mutlaka anlayacaklar.
Ama İnşallah geç kalmazlar, zira bu sefer iş çok ciddî!