Bir ülkede yönetim sisteminin ne ölçüde sağlam olduğunu ve ne kadar demokratik olduğunu gösteren önemli gösterge unsurlardan biri mahallî idarelerin demokrasiye katkısıdır.
Bu konudaki başarının en önemli ölçeği de mahallî iktidar ile merkezî iktidar arasında siyasî parti farkı olduğunda bunun bir yönetim krizine dönüşüp dönüşmediğidir.
Önce yakın maziden örnek verelim ve oradan bugüne gelelim:
Hâkim sistemin marjinal bir parti olarak görüp gösterdiği Refah Partisi 1994’te Ankara, İstanbul, Diyarbakır gibi illerde yerel iktidarı elde ettiğinde, Belediye Başkanları, doğrudan merkezî otorite ile değil, ama onun yereldeki temsilcisi olan valilerle çok şiddetli bir şekilde çatışmışlardı.
Gün oldu, harman döndü.
Güçlü görünen taraf kötüye kullandığı gücün altında ezildi.
Mağdurlar ya da “mağdur’u oynayan”lar tepkileri kendi lehlerine çevirmeyi başardı.
O ekip bu havanın da yardımıyla yerelden sonra genelde de önce koalisyon ortağı ve sonra da iktidar oldu.
Sonra harman bir daha döndü ve İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediye başkanlıkları iktidardakilerin cephe siyasetine zorladığı muhaliflerin kurduğu zorunlu cephenin eline geçti.
Bu sefer yerel ve merkezî iktidar çatışması daha şiddetli bir biçimde ve üstelik daha kuralsız ve neredeyse hakemsiz biçimde yürüyor.
Ankara ve bilhassa İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlarının elini kolunu bağlayıp başarısızlığa mahkûm etmek için yapıldığı çok açık olan dalâvereler iktidar gücü ile çeviriliyor.
Bu konuda çok sayıda örneği bu köşeden okudunuz.
Bir yenisi yakında yaşandı.
Galata Kulesi ve Gezi Parkı’nın ardından bu kere de 84 yıldır Büyükşehir Belediyesi’nin mülkiyetinde bulunan Hıdiv Kasrı merkezî idarenin kontrolüne alınmaya çalışılıyor.
Konu yargıya taşınmış durumda.
Siyasî rakipler arasında tarafsız hakemliğin ne kadar gerekli olduğunu ve yargının siyaset karşısında bağımsızlığının ne kadar önemli olduğunu gösteren tipik bir örnek.
Merkezî iktidar “kanun yapma gücü benim elimde, dilediğimi dilediğim gibi yaparım” diyerek mahallî iktidar sahiplerine adeta haksız rekabetin zirvesini yaşatıyor.
Çoğu zaman konu yargıdan dönüyor ya da yargıda düzeliyor. Ama bu arada atı alan Üsküdar’ı geçiyor.
Ama eminiz ki Üsküdar’daki at kamu vicdanını yaralıyor ve dolayısıyla bu atraksiyonlar merkezî iktidar sahiplerinin lehine değil aleyhine oluyor.
AKP’nin reyinin hızla düşmesinin en önemli sebeplerinden biri de kanaatimizce bu haksız hukuksuz uygulamalar.
“Mağdur olarak” gelenin, geldiği yerde, “mağdur ederek” kalması mümkün değil. Zira mağdur olunca ve mağdur olarak “gelmek” bizim gibi ülkelerin siyasetinin tabiatında var.