Aslında başlık size her şeyi anlatıyor.
Gerisini yazmamıza bile gerek yok. Ama yine de anlamakta zorlananlara anlatasınız diye yazalım.
Yazacaklarımızın dünya ile ilgisi yok, uzayda bir yerde…
Dünyada bile olsa uzakta bir yerde…
Yakında bir yerde olsa bile uzak bir zamanda olmuş.
Şöyle olmuş: Birileri iyi bir PR ile kendisini halka seçtirmiş. Ardından ne yapmış etmiş ve “tek adam” haline gelmiş.
Partisinin milletvekili aday listelerini o hazırlıyor. Belediye başkan adaylarını o belirliyor.
“Ne var bunda” diyebilirsiniz. Belki de haklısınız.
Zira ne de olsa o partinin adı bile buna uygun: Adamın Kendi Partisi!
Ama o adam “seçilmişleri istifaya zorlamak suç olsun” diyor ve bunu ceza kanununa yazdırıyor.
Sonra halka seçtirdiklerinden bazılarını istifaya “zorluyor”. (Halbuki o da biliyor ki istifa hür iradeyle olursa istifadır, yoksa bir nevi darbedir).
“Beni halk beğendi ve seçti ve ben şimdi seni beğenmiyorum, in o makamdan” diyor.
Muhatabı “beni de halk seçti, ben de bu beldenin reisiyim, yargı kararı olmadıkça inmem, sen yargıç mısın ki?” diyemiyor.
Sadece “tısss” diye bir ses duyuyoruz.
Bu ses balon sönmesi sesi gibi.
Ağzı gerilip pırt pırt eden balonun sesine de benziyor bazen.
Belki de yılan tıslaması gibidir. Pek tehlikelidir yani.
Neyse…
İşte o uzak ülkede o uzak zamanda bir seçim vakti daha geliyor.
Ve o halk, tıssss edecek başkanlarını seçmek için sandığa gitmeye hazırlanıyor.
Ve o başkan ve arkadaşları buna demokrasi diyor.
Ve bu da demokrasi oluyor.
Başkan ne derse o!
Tek seçim, tek reis.
Tek adam, tek ülke.
Tek… tek…
Tek tek basaraktan…
Orda bir ülke var uzakta,
Gitseniz de, görseniz de o ülke sizin ülkeniz değil.
Hatta içinde de yaşasanız. Yabancısınız.
Öz vatanınızda garipsiniz. Öz yurdunuzda parya…
Yeter artık çok süründünüz, ayağa kalkınız Adapazarı!