Bilgi toplumu bu günün ve geleceğin toplumunun adı.
Hukuk ve devlet, bilgi toplumuna göre dizayn edilmeli. Zira bilmek, karar vermenin de denetlemenin de ön şartı.
Meselâ:
On beş sene önce yeni Ticaret Kanunu taslağını yazanlar, her şirketin bir web sitesinin olmasını ve kendisini malî ve idarî yönden sitesinde tanıtmasını emrettiler. Meclis de uygun buldu ve kanunlaştı. Doğruydu.
Fakat sonradan yanlış olarak kamuyu bilgilendirme mecburiyetinin kapsamı daraltıldı. Bilgi toplumundan geriye gittik.
Meselâ:
Siyasî harcamaların denetimi ve şeffaflığı bilgi toplumunun gereği. Anayasa ve kanunlar bunu aslında emrediyor. Ama gereği yapılmıyor.
Zaten uygulama da tam bir gizlilik ve örtülülük içinde yürüyor. Anayasa Mahkemesi sadece partilerin resmî malî tablolarını ve kayıtlarını denetliyor. Fiilî harcamalara bakmıyor, bakamıyor.
Hangi partinin, hangi propaganda sürecinde ne miktar harcama yaptığını bilmemiz mümkün ve hatta gerekli. Partiler şirket değiller ki harcamaları ticarî sır olsun ve “bilgilerini gizlemeleri daha uygundur” diyebilelim.
Kanunî düzenleme gerekli ve yeterliydi. Ama bunu sağlayacak bir bilgilendirme sistemi kurulmadı. Kurulması da istenmedi her halde.
Meselâ:
Hafta sonu oylanacak olan anayasa değişikliğinin kimin elinden çıktığını bilmek istiyoruz, ama öğrenemiyoruz. Anayasa hukukçuları konuşmuyor. Televizyonda topçu-popçu izliyoruz.
Evet. Teklif AKP ve MHP milletvekillerinin imzasıyla Meclise sunuldu. Bunu biliyoruz. Ama hepsi birlikte yazmış olamayacağına göre kim, ya da kimler yazdı, bunu da bilmek hakkımız. Ama bilemiyoruz.
“Bize güvenin” hata yapmadık diyen bir ekip yok ortada. Ve üstelik sosyal medyada, bu teklifi yazanların dahi sahiplenmediğini duyuyor ve adı geçenler adına üzülüyoruz. Sağlıklı bilgimiz olmadığı için ülke adına daha çok üzülüyoruz.
Meselâ:
Belediyeler, şehirlerinin meydanlarına ışıklı ışıksız dev panolar asıp siyasî reklâmlar yapıyorlar. Ya da ticarî reklâm yaptırıp para kazanıyorlar.
Ama birkaç belediye hariç, belediyelerin hiç biri, bu panoları, halkı bilgilendirmekte kullanmıyor. Denetim sonuçlarını duyurmuyor. Malî tablolarının özetini yayınlamıyor. Bilhassa ihale ilânlarını yayınlamıyor. Çünkü mecbur değiller. Böylesi de işlerine geliyor.
Basit bir kanunî düzenleme ile yapılabilecek bir iş. Ama yıllardır yapılmıyor.
Meselâ:
Cumhurbaşkanlığı külliyesinde kaç danışman var, uzmanlıkları neler, özgeçmişleri nasıldır, bilmiyoruz. Web sitesinde; genel sekreter, özel kalem müdürü ve cumhurbaşkanı sözcüsü dışında hiç kimse hakkında bilgi yok. Çeşitli zamanlarda defalarca baktık. Ama hiç birinde bulamadık.
Cumhurbaşkanının kimlerle çalıştığını neden “resmen” bilmiyoruz? Danışmanları ya da baş danışmanları sadece kulaktan dolma gazete haberleriyle ya da yalan yanlış sosyal medya bilgileriyle duyuyoruz ve bazılarına inanamıyoruz.
Meselâ:
Evetler çok çıkarsa yeni gelecek sistemde kaç cumhurbaşkanı yardımcısı olacağını ve cumhurbaşkanının boşluğunu doldurmak üzere bunların hangisinin kıdemli olacağını bilebilecek miyiz?
Bakanlar ve bakan yardımcıları hakkında ne kadar bilgi sahibi olabileceğiz?
Şimdiki danışmanlar gibiyse demek hiçbir şey bilmeyeceğiz, bilemeyeceğiz.
“Tek adam”ı bileceğiz ve onu bilmemiz yetecek. Öyle mi?
Biliyoruz ki “yapılmayanlar yapılmayacakların teminatıdır!”
Bilgi yoksa denetim yoktur. Denetim yoksa hukuk yoktur. Hukuk yoksa devletin varlığı sorgulanır. Allah muhafaza.
Bilgiye dayanmayan, bilgisiz bırakan ve kamuoyu denetimine engel olan bütün tekliflere, bu sebeple de “hayır” diyoruz.