Basında “…öcü” dâvâları ile ilgili yazan az sayıda kişiden biri olan Yıldıray Oğur’un geçenlerde yazdığı bir yazıdan öğreniyoruz ki bir zamanlar üzerinde fırtına koparılan “bir dolar”lar suç delili olarak nihayet (Altan iddianamesi dışındaki) bir iddianameye girmiş. Ama anladığımız kadarıyla bu dolarların bulunma mantığı ve gerekçesi bu iddianamede de açıklanmamış.
Biz “…öcü” dâvâlarının başından beri hukuka uygun yürümediğini gördüğümüzden çok da takipçisi değiliz. Ama bilebildiğimiz kadarıyla bir dolarların nasıl bir suç delili olduğu izah edilebilmiş ve aydınlanmış değil.
Bilinenden gidelim:
1. Meselâ ByLock’un neye delil olduğunu az çok anlıyoruz:
Zira cemaatin iç haberleşmesinde kullanılmış. Anlaşıldığı kadarıyla içeriğinde darbe yazışması yok. Zaten Şubat 2016’da kapatılmış. Kullanan “o cemaat”e şimdi suç örgütü ve üyelerine de terörist deniyor. Ve şimdi devleti ele geçirme konusundaki “suç” ortaklarından bir kısmı diğerlerini yargılatıyor. Kullanmadığı halde kullanmış gibi görünenlerden bazıları geç de olsa ayıklanıyor ve kullananlara, şakır şakır, ağır mı ağır cezalar veriliyor.
Evet, garip ve zalimce. Ama neticede neyin ne olduğunu, işin mantığını anlıyoruz.
2. Meselâ, BankAsya’ya para yatıranlara ne dendiğini anlıyoruz:
Zira onlara “BankAsya devleti yıkmaya çalışıyordu, devlet de BankAsya’yı batırmaya çalışıyordu, siz ise ‘cemaatimizin bankasıdır, aman batmasın’ diye para yatırarak BankAsya’nın tarafını tutup devlete karşı çıkmış oluyorsunuz” deniyor.
Hukukîliği, tutarlılığı ve mantığı ayrı mesele. Ama neticede bu denilenleri anlıyoruz.
3. Meselâ, çocuğunu “cemaatin okulu”na vermeye devam edenlere ne dendiğini de anlıyoruz:
Zira onlara “Bu okullardan devlete ihanet edebilecek insanlar yetiştiriliyor, bunu devletimiz gördü, size de gösterdi, ama siz ısrarla çocuğunuzu sonradan örgüt dediğimiz cemaate teslim ettiniz, demek ki o kafada çocuklarım olsun istediniz, suçlusunuz, sabıkalısınız, hatta çocuğunuz da sabıkalı” deniyor.
Varsayım üzerine ceza vermek fevkalâde yanlış, ama bunu da anlıyoruz. Bunda da bir mantık var. Ama şu meşhur gazverici “bir dolar” meselesini henüz anlayamadık.
“Bir dolar” haberlerini yapan “masum gazeteci”ler bizim bu anlayışsızlığımızı cahilliğimize versinler. Ama o haberleri yaptıranların ve yayınlayanların amacını ve hedefini ve kimleri ipnotize ettiğini gözden kaçırmaya çalışmasınlar. Zira tarih var ve yazacak!
Benzer bir ipnotizma örneği daha:
On Beş Temmuz’dan da tam on beş ay sonra, te-levizyonlarda ve gazetelerde, “Darbe üssünden ÖSYM’ye 12 kilometrelik hat” başlıklı şöyle bir haber yayınlanmıştı:
“FETÖ’nün eğitim ihaneti için üs olarak kullandığı Ankara’daki Turgut Özal Üniversitesi’nde polisin yaptığı detaylı araştırmada alçakların milyonlarca öğrencinin emeğini nasıl çaldığı ortaya çıktı. Ankara Etlik’teki Turgut Özal Üniversitesi’nde yapılan incelemede özel bir oda ve buradaki bilgisayarlara gelen bir hattın olduğunu fark eden polis, bilişim uzmanlarına hattı inceletti. Yapılan incelemede hattın normal internet ağından bağımsız özel çekilmiş bir hat olduğu belirlendi. Hattın ucunun nereye vardığını araştıran polis günlerce süren uğraşlar sonunda 12 kilometre ötede bulunan ÖSYM Başkanlığı’na ulaştı. Yapılan incelemede hattın ucunun ÖSYM’de sınav sorularının hazırlandığı odaya ulaştığı belirlendi. Soruşturma kapsamında FETÖ’nün bu hat sayesinde yıllarca ÖSYM’nin düzenlediği sınavların sorularını günler önce- sinden hat üzerinden Turgut Özal Üniversitesi’ndeki bilgisayarlara aktardığı saptandı.”
Bu haberin çıktığı günlerde, bu üniversite ile eski ilgimiz sebebiyle konuyu bize soranlara ne diyeceğimizi şaşırmıştık.
Şimdi biz soralım: Bu bina başka bir devlet üniversitesi tarafından kullanılmaya başlandıktan on beş ay sonra her nasılsa “bulunan” gizli bir odadaki bilgisayarlar yardımıyla kopya çekmek için kullanıldığı iddia edilen “gizli” hattın 12 km boyunca nasıl döşenmiş olabileceğini, diğer ayrıntılarını, delil niteliğini, bu suçtan kimlerin yargılandığını ve sanıkların kendilerini nasıl savun- duklarını kim merak ediyor?
Haberi yapanlar ve yayanlar değil elbet. Sadece hafızası ve muhakemesi yerinde olanlar!
Bu garip ve desteksiz haberlerle “doldurulan” zihinler ise suçlardan, suçlulardan ve cezaların adil olduğundan “adı gibi” emin.
Meğer hâkim olmak ve hüküm vermek ne kadar kolaymış!