Sivil toplum örgütlenmesine biz de taraftarız hem de sonuna kadar. Ancak devlet karşısında sınırlarını bilmeleri ve demokratik kurallar çerçevesinde alternatiflerinin de bulunması kaydıyla.
Bu çerçevede, yargı mensuplarının dernekleşmesine de itiraz etmeyiz. Ama bilhassa partilere benzeyip siyasallaşmamaları ve imtiyazlarla devletleşmemeleri şartıyla.
Zira camiye, okula, kışlaya girmemesi gereken siyaset, hele adliyenin, kapısına bile yaklaşmamalı.
Yargıda Birlik Derneği hafta sonu ikinci olağan genel kurulunu yapmış. Yöneticilerini seçmiş. Hayırlı olsun.
Dernek Başkanı Heybet, konuşmasında şunları söylemiş:
“Bizlerin kendimizi tarafsız ve bağımsız olarak nitelendirmemiz ne kadar önemliyse toplumun da hakim ve savcıları tarafsız ve bağımsız olarak algılaması o derece önem taşımaktadır. Hakim ve savcıların farklı grup ve oluşum mensubiyetiyle hareket etmesinin yargı ve devlet için ne kadar ağır sonuçlar ortaya çıkardığını yaşayarak acı bir şekilde tecrübe ettik.”
Bu sözlerin altına imzamızı atıyoruz. Ama bundan da cesaret alarak bir hususu gündeme getirmek istiyoruz. Şöyle:
Adalet Bakanlığı ve yargı bürokrasisi, neredeyse tam kadro halinde oradaymış. Katılanlar şunlar:
Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkanvekili, HSK 1. Daire Başkanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Müsteşar Yardımcıları, HSK Üyeleri, HSK Genel Sekreteri ve Genel Sekreter Yardımcıları, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanı, Türkiye Adalet Akademisi Başkanı, Başkan Yardımcıları, OHAL Komisyonu Başkan Yardımcısı.
Ayrıca bir kısım Yüksek Mahkeme Daire Başkanları ve Üyeleri, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanları, bazı Adalet Bakanlığı üst düzey yöneticileri de genel kurulda hazır bulunmuşlar.
Bu yoğun katılım neden?
Bu derneğin rakibi var mı? Varsa ya da olursa onun genel kuru toplantısına da katılırlar mıydı?
Yarın iktidar değişirse yine katılırlar mı? İktidar değişirse bu sefer tam kadro başka bir derneği mi desteklerler?
Bu sorular haklı, zira bir zamanlar YARSAV ile dernekleştirilip üzerinde fırtınalar estirilen bir yargımız vardı. Sonrasını da hep birlikte yaşadık, yazdık da.
O yüzden, yargı üzerinde bu kere de başka dernekler ya da vakıflar eliyle fırtına estirilmesinden korkuyoruz.
O yüzden, “Ne oluyoruz, devlet ve dernek birbirine mi geçiriliyor” diye soruyoruz.
Endişemizin başka bir haklı sebebi var.
Bu genel kurula davet biçimi ile ilgili olarak T24 haber sitesinin haberi şöyle:
“Ankara Batı Adalet Komisyonu Başkanlığı’nın hâkim adayları için oluşturduğu WhatsApp grubunda yaptığı bir duyuru tartışma yarattı. Hâkim adaylarının dahi katılımının zorunlu tutulduğu belirtilen mesajda, şöyle denildi: ‘Yargıda Birlik Derneği’nin 2. Olağan Genel Kurulu 14 Nisan Cumartesi günü Atatürk Spor Salonu’nda, derneğe üye olsun ya da olmasın tüm hâkim ve Cumhuriyet savcılarımızın katılımıyla Saat 09.30’da gerçekleştirilecektir. Bu davete tüm adaylarımız da dahildir. Makul mazereti olmayan bütün adaylarımızın genel kurula katılmak üzere saat 09.00’da salonda hazır olmaları önemle rica olunur’.”
Haberde geçen ve dernekle devleti birbirine geçiren bu emredici yazı için dernek tarafından tekzip yayınlanmasını ya da ilgililerince “yanlışlık olmuş, düzeltildi” denmesini bekledik, internetten ipuçlarını aradık, ama derneğin web sayfasında ya da başka yerde böyle bir düzeltme göremedik.
O halde yorumlayalım:
1. Bu yazıda dernek dili değil, devlet dili kullanılmış.
2. Yazıyı, “Sincan Adliyesi” olarak da bilinen Ankara Batı adliyesindeki adli işlerin idaresinden sorumlu komisyonun başkanı olan kıdemli hakim yazmış.
3. Komisyon başkanı bu yazıyı kanunen stajından sorumlu olduğu hakim adayları ile haberleşmek için kurduğu whatsapp grubunda paylaşmış.
4. Yazı dernek başkanından mevcut ve muhtemel üyelere davet veya reklam içermiyor. Emir kipiyle yazılmış. (Ama toplantıya katılamayacakların mazeretlerini kime ve nasıl beyan edecekleri bildirilmemiş.)
Şimdi soralım: Bu yazıya muhatap olan stajyer hakimlerin, kendi amirlerinin bu kanunsuz emrinden korkmamaları mümkün müdür?
Şunu da soralım: O adliyede görev yapan ve bakanlık idaresi tarafından organize edilen “resmî bir toplantı”ya dahi “emir”le çağırılmaları mümkün olmayan ve dolayısıyla komisyon başkanı ile aralarında bir hiyerarşik ilişki olmadığına göre böyle bir yazıya görünüşte muhatap olmayan savcıların ve hakimlerin adının geçtiği böyle bir e-yazı, stajyerler için “bakın, onlar da tıpış tıpış gelecekler, siz gelmezseniz …” anlamına gelmez mi?
17-25 Aralık’a ve oradan 15 Temmuz’a bizi getiren sürecin sebebi herkesçe malum: Bir “cemaat” siyasi destekle devlet katlarında imtiyaz elde etti ve içlerinden bazıları bu gücü kötüye kullandı.
Yoksa “Bunların hepsi zaten eskiden de teröristmiş, siz/biz anlayamamışız” sözlerine kimse inanmıyor, inanmayacak.
Ders almazsak tarih tekerrür eder. Ha o yandan ha bu yandan.
Not: Bu yazımızın benzerlerini 2010 referandumundan sonra da yazmış olduğumuz için, iktidar şakşakçılığı yapmaya kalkarak, bize şimdi “Sen ha! bize mi bu…” diyecek olanlara karşı vicdanen hayli rahatız.
Zira biz prensip ezberleyenlerdeniz.
Prensibimiz: “Devlet dernek/cemiyet değildir. Devlette dernek/cemaat olmaz. Devletin derneği/kulübü olmaz”.
Olursa o dernek de o devlet de değişir. Ya devnet olur ya deynek olur!