Önceki günkü “Ben seçmene seçmen demem” başlıklı yazımızda, rakip partilere oy vereceğini söyleyen seçmeni hafife alan AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ı eleştirmiştik.
Dünkü haber “seçmen denecek seçmen”i gösterdi. Şöyle:
Denizlerdeki av sezonu başlangıcı için Giresun’daki merkez balıkçı barınağında Erdoğan’ın da katıldığı bir “açılış” yapılmış.
Erdoğan’ın konuşmasının ardından Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli her yıl yapılan balık mezadını bu kere fondaki ezan sesiyle ve kameraların huzurunda tekrarlamış.
Ama bu kere balık, Giresun’da geçtiğimiz günlerde meydana gelen sel felâketinin ardından vatandaşlara destek olmak amacıyla satışa çıkarılmış.
10 bin TL ile başlayan ve Pakdemirli’nin arada yaptığı açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla 100 bin lira ile bitmesi beklenen arttırma müsameresinin son alıcısının kim olacağı da önceden planlanmış(!).
Fakat ihale gösterisinde Erdoğan’ın mikrofonu kapıp işe müdahale etmesiyle işin rengi değişmiş.
Balıkçıların ve iş adamlarının bir kasa balığı almak için yarışa itiklendiği mezatta ite kaka “kazanan”, iş adamı Cemil Kazancı olmuş. Hem de 700 bin olan son teklifini Erdoğan’ın ikazı ile 1,7 milyona çıkararak.
Bu fiyata sembolik olarak bir kasa balığı satın alan iş adamı Kazancı, sıcağı sıcağına olayı pek anlamamış galiba, ama ardından konu kendisine sorulunca “Öyle mi? Ben ne aldığımın farkında değilim!” demiş.
Ayrıca çelişki de dikkat çekici. Zira Kazancı satışın ardından “Hayırlı olsun bu sektöre hizmet etmek gurur verici bir şey… Tabiî amaç burada zorlu mücadele içerisinde olan arkadaşlara yardımcı olmak” demiş.
Yani balığı satan selzedelere yardım için satıyor, ama alan “zorlu mücadele içerisinde” olan “bu sektör” için yani balıkçılar için alıyor.
Satış bedeli 1,7 milyon Lira. Dile kolay. Uyanınca söylemesi daha kolay olur her halde.
Tam bir bayram müsameresi.
Sayın Kazancı’nın hangi partinin seçmeni olduğunu asla bilemeyiz elbette. Maksadımız kendisinin güzel duygularını eleştirmek de değil.
Ama burada bir kinaye var: Seçmen dediğin böyle olmalı! Gaza gelince frene basmamalı. Nerede duracağını da liderinden başka kimse bilmemeli.
Biz bu vesileyle iki hususu merak ettik.
Birincisi bu satışın ödemesi nasıl belgelenecek ve nasıl muhasebeleştirilecek?
Elbette uzmanları bir yolunu biliyordur, ama biz pek anlayamadık.
İkincisi, alıcı sabah uyanınca “ben yanlış anlamışım, iradem yerinde değildi, satıştan vazgeçmek istiyorum” derse Giresun’daki avu- katlar ve hâkimler bu işin “hukuk yolundan” bir çaresini bulabilecek mi?