"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çıtırtıları duyuyor musunuz?

Ahmet BATTAL
18 Ekim 2018, Perşembe
AKMHP Cumhurbaşkanı Erdoğan eskiden de üst üste hatalar yapıyordu ve fakat bunları kitleler duymuyordu.

Ama bilhassa son aylarda yaptığı hataları millet artık duymaya ve hissetmeye başladı.

İki sebebi var: Birincisi, iktidar gazetelerinde de muhalefet yazıları yer almaya başladı. İkincisi de sosyal medya fiilî sansür de denilebilecek olan haber yasağı ağının delinmesine ciddî katkı yapıyor.

Bu hataların bu şekilde duyulup dillendirilmesinin iktidarı yıkacak olmasından korkan çok sayıda AKPsever dostumuzun “ne oluyor” sorusunu biz dahi işitiyoruz.

“Ne oluyor”un cevabı basit: Çıtırtılar duyuyoruz. Önce bir temsil:

Bir zamanlar bir TV kanalında kadeh dizme yarışması vardı.

İki masa, iki yarışmacı. Her biri kendi masasında kadeh diziyor. En alta bir kadeh konuluyor, onun üstüne bir tabla ve iki kadeh, onun üstüne bir tabla ve üç kadeh, onun üstüne yine bir tabla ve beş kadeh…

Kule dengesini kaybedip çökünceye veya en alttaki kadehin bacağı kırılıp kule yıkılıncaya kadar bu iş böyle devam edip gidiyor. Ve hangi taraf daha çok kadeh dizerse yarışı o kazanıyor.

Yani bütün yük ve risk, o ters kuleyi ayakta tutan en alttaki o “tek kadeh”in üzerinde.

Kuruluştaki tüm hayallerini ve taahhütlerini yerle bir eden ve artık net biçimde “Tek adam partisi” haline gelmiş olan AKP de böyle bir kule. Bir “tek kadeh” partisi.

Herkesin “aman kırılmasın” diye duâ ettiği o tek kadehin gücü-kudreti, kapasitesi de belli. Bütün yükü ve enerjiyi o omuzladığı sürece, eninde sonunda bacağı kırılacak ve bütün o “camdan kule” yıkılacak.

İşte bu günlerde AKP’ye kendisi adına ümit bağlamış olan herkes kendi tarafından bakarak çatlamayı görüyor, çıtırtıyı duyuyor, “gün gelip bu kule yıkılınca (yıkılırsa değil yıkılınca!) bana/bize ne olur diye kara kara düşünüyor. Ne yapacağını bilememenin şaşkınlığını yaşıyor.

Bunlardan biri de Yeni Şafak yazarı İbrahim Tenekeci. “Böyle mi olacaktı?” başlıklı yazısında şunları yazmıştı:

***

Samimiyetine güvendiğimiz ve emeğini, evveliyatını bildiğimiz birçok kıymetli insandan aynı şikâyetleri duyuyor, okuyoruz. Esas gidişatın iyi olmadığı görülüyor. İktisadî sorunlar bir şekilde düzelir. Peki, sözünü ettiğimiz vaziyeti ne yapacağız? 

Erol Erdoğan, sosyal medya hesabından şu paylaşımı yaptı: “Bugünlerde ‘insanların hangi incinmişliğini gidermek istersin’ diye sorulsaydı, kesinlikle ‘adalet’ derdim.” Cümlenin devamında itimat bahsi de bulunuyor.

Hasan Öztürk, yerel yönetimler konulu köşe yazısında bir soru yöneltti: “Belediyelerdeki kibir abideleri yüzünden millette oluşan gönül kırgınlığına bakmak gerekmiyor mu?”

Bu minvalde ilerleyen anlamlı ve haklı serzenişler. Bir tat eksikliği açıkça görülüyor. Demek ki yolunda gitmeyen yahut gönlümüze uymayan bir şeyler var. Örneğin: Yeni bakanlar kurulu karşısında yaşanan şaşkınlık ve hayal kırıklığı, herkesin bildiği bir sırra dönüştü. İnsanlar birbirine “ne oluyor” diye soruyor. Bunca emek ve fedakârlık nereye gidiyor?

Oy vermediğimiz ve asla vermeyeceğimiz birçok bakana, tam yetkili bürokrata, belediye başkanına sahibiz. “Geçiş dönemi” diyerek sessiz de kalabilirdik.

Sayısız nedenden dolayı mütedeyyin camiada genel bir burukluk ve bıkkınlık birikti. Mücadele azmi düşüyor. Bunu görmek gerekir. …

Meselâ “adalet” diyoruz. Adaletten kastımız, öncelikle hâkimler, savcılar, mahkeme binaları, duruşma salonları vesaire değil. Adalet, her şeyin yerli yerinde olmasıdır.

Genel görünüm: İyi niyetli fakat beceriksiz. Samimî lâkin yetersiz. Sadık, ama başarısız. Bilgili ve kibirli. Buna karşılık, meziyet ve şahsiyet sahibi, tevazu ehli birçok insanın küstürüldüğüne, bir kenara itildiğine, hatta tasfiye edildiğine şahit oluyoruz.

Edebiyat muhit, siyaset ekip işidir. İthal isimlerden yerli fikir, emeksiz ilerleyenden eser çıkmaz.

Adaletsizlik, incinmişlik, tedirginlik, güvensizlik, kendi içinde bile ayrımcılık, şımarıklık, güç zehirlenmesi, önceliklerin değişmesi, kimi kişilerin ekonomik bağımsızlığa ulaştıktan sonra camiayı beğenmemesi, menfaat, kibir, klikleşme… Bu tür olumsuzlukları son zamanlarda ne çok yaşıyoruz. İmkânlardan sonuna kadar faydalananlar, dönüp bakmayanlar ve haksızlığa maruz kalanlar. Sanki üç ayrı dünya oluşuyor.

Bu sözü haklı çıkarmaktan vazgeçmeliyiz artık: Dışardan yahut sonradan gelen her zaman daha değerlidir. (22 Eylül 2018)

***

Görüldüğü gibi memnuniyetsizlik artıyor. Sosyal enerji birikiyor. Siyaset yeni şeylere gebe. Ama düşük yapmasını isteyenler var, dikkat.

Okunma Sayısı: 4276
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • arif altay

    18.10.2018 13:44:17

    Bu durumu Muhterem İ.Özdabak görselleştirebilir mi acaba? Oldukça etkili olur diye düşünüyorum. Selamlar.

  • Gündüz Alp-2

    18.10.2018 12:15:14

    Türkiye'nin getirildiği son noktayı özetleyen iki haber: Birisi, atanamadığı için 31 yaşında intihar ederek canına kıyan ve cebinden 10 lira çıkan bir öğretmen, diğeri bir belediyeye açıktan atanan ve işe gitmeden maaşını her ay tıkır tıkır alan eski bir iktidar partili vekil kızı.(Sözcü,18.10) Tek başına bu iki haber bile, ülkenin temelden "çatırdadığını" göstermiyor mu? Mülkün temeli adalettir, sözüne "evet öyledir" dedirten iki olay! Adaletten kastımız elbette yalnızca adli ve idari vak'alar değildir. Gelirde, vergide, fırsatlarda, kamu kaynak ve hizmetinden yararlanmada, eğitimde, sağlıkta, ulaşımda...hakeza. Mesela geçmediğimiz köprüye, gitmediğimiz hastaneye ödediğimiz paralar hak ve hukuka uygun mu dahası âdil mi? Değilse, adaletten bahsetmek abes olmaz mı? Sorun sırf adaletsizlik mi? Nepotizm ve despotizmi netice veren onlarca uygulamalar. Evet "Çıtırdıları" biz duyuyoruz da hâlâ kulaklarını tıkayanlar var.

  • Gündüz Alp

    18.10.2018 11:53:57

    Sayın Battal, gelecek adına S.O.S veren ahvalimizi şerh ve beyan eden uyarıcı yazınız için bir kez daha teşekkür ediyorum. İki grup partizan taraftar var. Birinci grup, partisine toz kondurmayan, hata ve kusurlarını dış düşmana yönlendiren "partisavar"lar, ikincisi de; partiyi kutlu dava, particiliği hizmet-i kutsiye gibi gören "partisever"ler. Her iki taraftar da fart-ı muhabbet ile hareket ettiklerinden sizin "çıtırdı" dediğiniz benim de izninizle "çatırdı" diyeceğim sesleri duymak istemiyorlar. Aşkın gözü kördür, derler ya işte o vaziyetteler. Bir başka absürt durum da, "partiye ve davaya zarar verir" düşüncesiyle, halkın aleyhine sonuç verecek iş ve icraatları bile eleştiri ve sorgulama yapmaktan kaçınmaları. Fakat başkaları söz konusu olunca acımasızca eleştirebiliyorlar. Fakat bu, hakperestlik adına bir çifte standarttır. Evet gidişat vahim, taraftar suskun, halk sinmiş. Sahi, biz hangi gezegende yaşıyoruz?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı