"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cumhuriyet ne? Demokrasi nerede? Ve diğerleri-2

Ahmet BATTAL
15 Kasım 2018, Perşembe
Bugün de son yazımızda tarif ettiğimiz altı temel kavramı kullanarak Türkiye’de yaşanmış ve yaşanacak olan siyasî sürecin rejim boyutunu açıklayacağız:

(“Türkiye” derken Osmanlı Devleti’nin ve onun devamı sayılan Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümranlık ettiği toprakları ve ülkeyi kastediyoruz.).

1. Mutlakiyet Dönemi

Osmanlıda 1908 öncesi dönem. (1876 Anayasası’nın yürürlükte kaldığı ve Meclis-i Mebusan’ın açık olduğu kısa süreyi istisna ederek.)

Bu dönemde imtiyazlı sülâle yönetimi anlamında padişahlık var. Anayasalı rejim yok. Meclis yok. Muhalefet meşrû değil. Muhalefet denetimi yok. Dolayısıyla demokrasi de yok, cumhuriyet de yok.

2. Meşrûtiyet Dönemi

1876’da askıya alınmış olan Anayasa’nın 1908’de yeniden yürürlüğe girmesiyle başlayan bu dönemde bir yandan padişahlık da devam ediyor. Ama padişah artık tek ve “mutlak/sınırsız” otorite değil, aksine “meşrut/sınırlı” bir saray var. Devlet yetkisi halkın çift dereceli seçimle seçtiği Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan ile saray arasında bölüşülmüş durumda.

Bu dönemde anayasasıyla ve meclisiyle demokrasi var, ama saltanat yani padişah da var. Devleti temsil eden birinci adam seçimle göreve gelmiş değil. Dolayısıyla demokratik cumhuriyet değil demokratik saltanat var.

Dindar Cumhuriyetperverler, bu dönemde, bir adım daha atılmasını, saltanatın bitmesini ve demokrasinin cumhuriyetle taçlanmasını istiyorlar.

3. Ara dönem

1909’dan ve bilhassa 1913’ten itibaren komite istibdadı dönemi ve ardından Birinci Dünya Savaşı ve sonra da Kurtuluş Savaşı şartlarında bir yönetim modeli var.

Bu dönemde, bilhassa Mondros Mütarekesi’nden itibaren, İstanbul’da, demokrasisini ve dolayısıyla milletini kaybetmiş ve esaret altına alınmış bir saltanat “şeklen” devam ediyor.

Aynı dönemde “padişahı, dini ve devleti koruyacağız” söylemiyle yola çıkarak Anadolu Hareketini başlatanların bazılarının buluştuğu Ankara’da ise bir yandan iktidar savaşları yaşanıyor ve diğer yandan da yeni bir rejimin temelleri atılıyor.

4. Demokrasisiz Cumhuriyet dönemi

1922’de saltanat kaldırılıyor. İstanbul’daki sultanın elinden Osmanlı ülkesine ait saltanatı alınıyor, ama İslâm ümmetine ait hilâfet yetkisi onun elinde –şimdilik- duruyor.

Ardından 1923’te “güya cumhuriyet” ilân ediliyor. Ama ne ilk cumhurbaşkanı ve ne de 1938’de “seçilen” ikinci cumhurbaşkanı, ikisi de çoktan seçmeli bir usûlle ve gerçek bir seçimle seçilemiyor. Tam bir emrivaki.

Bu dönemde şeklen bir anayasa var. Ama bilhassa 1924’ten itibaren muhalefet meşrû değil. Meclis tek partili.

Dolayısıyla bu dönemde demokrasi yok. Demokrasi olmayınca da cumhuriyet “manasız, isim ve resimden ibaret bir cumhuriyet” olmuş oluyor.

Adeta saltanatsız mutlakiyetin yaşandığı bu dönemde cumhuriyet demokrasisini arıyor.

5. Demokratik Cumhuriyet dönemi

1946’dan ve bilhassa 1950’den itibaren çok partili hayat yeniden başlıyor, muhalefet yeniden meşrû hale geliyor, hürriyetler gelişiyor.

Bu dönemde demokrasi kâh ihtilâllerle ve diğer entrikalarla kesintiye uğrayarak, kâh iniş-çıkışlar yaşayarak günümüze kadar geliyor.

Böylece bu beşinci dönemde cumhuriyet demokrasisine kavuşuyor. Adeta cumhuriyet demokrasi ile taçlanıyor. Ama unutmayalım ki o demokrasi tümüyle dindarların demokrasisi değil.

6. Dindar demokratik cumhuriyet dönemi

Türkiye’de ve hatta dünyada aklı başında bütün dindarlar bu dönemi bekliyor ve iple çekiyor. Üstünde kafa yoruyor, gelmesi için çalışıyor.

Zira hakikî dindarlar biliyorlar ki demokrasi insanîleştirilebilir, İslâmîleştirilebilir ve işte o zaman cumhuriyet gerçek bir cumhuriyet haline gelir.

Demokrasinin İslâmîleşmesinin yolu ve formülü ise nettir: Faziletli insanların yani gerçek dindarların ekseriyette olduğu bir topluma ulaşmak.

Zira ancak böyle bir toplumda; adalete, meşverete, liyakate, insan haklarına ve bilhassa vicdan hürriyetine dayalı olarak yürüyen bir demokrasi vardır. Ve bu rejim İslâmî meşveret ve şûrâ esaslarına uygun bir modeldir. Ki ona meşrûtiyet-i meşrûa denilir.

O halde tarihin akışı içinde hedef ve menzil bellidir.

Erken bir kıyamet kopmazsa elbette…

Okunma Sayısı: 1783
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı