Cumhuriyet ile ilgili son iki yazımız sebebiyle çeşitli değerlendirme ve eleştiriler aldık.
Baştan söyleyelim, bunların hiçbiri mevcut görüşlerimizde değişiklik yapmamızı gerektirmediği gibi, yeni bir bilgi de vermedi maalesef.
Hatta-bu tür meselelerde çoğu zaman olduğu üzere-bazı eleştiriler, slogan tekrarından ve amigoluktan ibaret idi.
Meselâ, ilk “seçilmiş” ve dolayısıyla ilk “gerçek” cumhurbaşkanının 1950’de seçilen Celal Bayar olduğu yolundaki tesbitimize karşı itirazlarda, Mustafa Kemal için kullanılan “cumhuriyetin kurucusu” slogan cümlesi gibi...
Yanlış, zira:
Demokrasisiz cumhuriyetin gerçek bir cumhuriyet olmadığı gerçeğini-her halde-kimse reddedemez.
1923’te ilân edilen ve adına cumhuriyet denilen rejimin demokrasisiz olduğunda kimsenin şüphesi yok. Öyle ya, rakipsiz bir yarışla (!) ve bir gecede ansızın gelen baskın seçimle “seçilmiş” bir cumhurbaşkanından söz ediyoruz.
Sadece, bu tarih itibariyle Osmanlı Hanedanının saltanat yetkisine son verildiği açıktır ve herkesin kabulündedir.
O halde, 1923’te rejim ve yönetim biçimi anlamında saltanattan dönülmüştür, ama cumhuriyete geçilmiş değildir.
O halde, cumhuriyetin kurucusu olmaktan kasıt, olsa olsa, adı “Türkiye Cumhuriyeti” olan yeni bir devletin kurucusu olmak olabilir. Bu “yeni” demokrasisiz devletin adı cumhuriyettir, ama kendisi fiilen saltanattır, zira cumhurbaşkanları hem ölünceye kadar cumhurbaşkanı olmak üzere, hem de “çoktan seçmeli” değil “tekten seçmeli” bir seçimle seçilmişlerdir.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti adlı devletin kurucusu da M. Kemal değildir. Zira “bir devlet”i “bir tek kişi”nin kurduğunu iddia etmek en azından abestir.
İkinci slogan cümle, “Mustafa Kemal demokrasiyi çok istedi, ama şartlar uygun olmadı” cümlesidir.
Yanlış, zira:
Bunu iddia edenlerden şunu istiyoruz: Bize M. Kemal’in demokrasiyi öven bir cümlesini bulsunlar. Sonra üzerinde konuşalım.
Yine, “Cumhuriyet 1923’ten itibaren sınıfsız toplum oluşturmaya başladı” iddiası da “kadınlara 1934’te seçme ve seçilme hakkı verildi” slogan cümlesi de anlamsızdır.
Anlamsızdır, zira o tarihte, yani 1923 ile 1950 arasında demokrasi olmadığına ve yönetim imtiyazlı bir zümrenin tekelinde olduğuna göre erkeğin dahi seçme ve seçilme hakkı yok iken kadının nasıl olacak?
Olan sadece şuydu: Bazı erkeklerce seçilen imtiyazlı bazı kadınlara, sosyal hayatta görünme hakkı verilmiş oldu.
Bu çok önemli idi, zira Türk toplumunu Osmanlı toplumu olmaktan çıkarıp Batılılaştırmayı amaçlayan en önemli devrimdi. Yani bu devrim de demokrasi için değil Batıllaşma içindi.
Yazdıklarınız yanlış diyen, doğrusunu söylesin. Biz de öğrenelim, aktaralım.