Evet, beraber boğuşulan dalgalardan beraber geçilir.
Son yazımızdaki hicivli “kivi olgunlaştırma” örneğimizin vardığı yeri gören ve o neticeyi beğenmeyen bazı kivici dostlar, “dalga mı geçiyorsunuz” dediler ya, onlara cevap veriyoruz:
“Dalga geçenle dalga geçilir.”
(Bu cümlemizin elbette iki okunuşu da doğrudur. İster birinci kelimeye vurgu yapın ister ikinci kelimesine…)
Şimdiki Anayasa değişikliği teklifinin bu güne kadarki sürecini beğenmememizi beğenmeyen kivici dostlara şimdi soralım (Maksadımız dalgalardan beraber geçmek!):
Anayasa’nın “başlangıç” kısmında yer alan ve herkese Kemalizm mecburiyeti getiren cümle, 2001 senesinde, üstelik bir 28 Şubat koalisyonu döneminde ama AB sürecinin de olumlu havası sayesinde değiştirildi ve kısmen de olsa yumuşatıldı. Sonrasında ne yapılacaktı?
Cevabını da biz verelim: Anayasanın diğer maddelerindeki Kemalizm mecburiyeti getiren hükümler de sırasıyla değiştirilecekti. Bir yandan da kanunlardaki “devlet eliyle Kemalizm” dayatmaları birer birer kaldırılacaktı. (Yanlış anlaşılmasın, biz, “samimi Kemalist”lerin fikirlerini sevmeyiz ama samimiyetlerini severiz. Sözümüz devleti demokratik değil ideolojik devlet olarak görmek isteyenlere.).
Bunlar değişti mi, kaldırıldı mı?
Bırakın değişmesini, gündeme getirildi mi?
Bir gecede –haşa- adeta yoktan var eder gibi kanun yapan/yaptırılan Meclisler, on dört senedir, neden bu konuyu bir türlü gündemine almadı.
Kimse, bize “aciz kaldı, yapamadı” demesin. Yemeyiz. Beş partili Meclisin bir koalisyon iktidarının öncülüğünde yaptığının onda birini bile yapamayan bir Meclis ve o meclisi her işte çalıştırırken sadece bu işlerde çalıştırmayan hükümet için “aciz kaldı” diyenin dediği yenmez! Biz de yemeyiz…
Bir dalga örneği daha verelim de beraber geçelim.
İlkokuldan liseye, çocuklarımıza demokrasiyi sevdirmek için, kendi sınıf “başkanlarını” kendilerine seçtiriyor muyuz. (Doğrusu, başkan değil eskisi gibi “mümessil” seçimiydi, öyle kalmadı, bu ayrı mesele.).
Evet.
Üniversitelerde, öğrencilere, hem demokrasi tecrübesini bizzat yaşamaları ve hem de yetkili kurullarda kendileri ile ilgili konularda kendilerini temsil etmeleri için, bölüm, fakülte ve üniversite temsilcilerini seçtiriyor muyuz?
Evet.
Ne oldu da, bir gecede, üniversite hocalarının elinden kendi rektörlerini seçme hakkını aldık. Böylece hür dünyanın nazarında YÖK’ü Saray’a bağlı Yükseköğretim Genel Müdürlüğüne ve üniversiteleri de ona bağlı şube müdürlüğüne dönüştürdük.
Koca koca hocalar, kendi üniversitelerini yönetecek bir hocayı seçmeye devam edemez miydi?
Seçim sistemini iyileştirmek yetmez miydi? Neden tümden kaldırdık?
Ülkedeki diğer seçimler ve sistemleri için de aynı “çözüm”ü düşünen “seçilmiş” birileri var mı?
Var mı soruma cevap, sayın kivici dost?