"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasinin çarpan etkisi…

Ahmet BATTAL
26 Ekim 2017, Perşembe
Eski bir yazımızda “demokrasi gıybeti günah haline getiren rejimdir” demiştik.

Öyle ya, istibdat altında kalıp da yönetim hakkındaki itirazını yöneticinin yüzüne söyleyebilme imkânına sahip olmadığı için yöneticinin arkasından konuşanın yaptığına “gıybet” denilemez, ama hürriyet ve demokrasi ortamında yönetim hakkındaki itirazını yöneticinin yüzüne söyleyebilme imkânına sahip iken bunu yapmayıp arkasından gizli gizli konuşanın yaptığı, bal gibi “gıybet”tir. Hem de zehirli bal gibi! 

Demokrasinin bir nimeti ve külfeti daha var: Demokrasi günah ve sevaplar hakkında “çarpan etkisi”ne sahip bir rejim. 

Nitekim Bediüzzaman 1911’de Şam-ı Şerif’te Emevi Camii’nde verdiği meşhur hutbede şöyle bir tesbit yapıyor:

“Meşveret-i şer’iyeden aldığım ders budur: Şu zamanda bir adamın bir günahı, bir kalmıyor. Bazan büyür, sirayet eder (yayılır), yüz olur. Bir tek hasene (iyilik) bazan bir kalmıyor. Belki bazan binler dereceye terakki ediyor (yükseliyor).”

Meşveret-i şer’iyye için “demokrasinin İslâmîleştirilmiş olanı” denilebilir. 

Demokraside neden bir günah bir olarak kalmıyor?

Çünkü demokrasi yanlışı görüp engellemenin en iyi aracı. Buna rağmen yanlış engellenmiyorsa o yanlış sadece yapanın günahı olarak kalmıyor, engellemeyenlerin de ortaklığıyla yapılmış olan bir genel yanlışa dönüşüyor. 

Meselâ, demokrasi varken zulme itiraz etmeyenler, demokrasinin nimetlerinden istifade etmeyi reddettiklerine göre kendilerine demokrat da deseler demokrat olamazlar. Hukukçu olsalar da “demokrat hukukçu” olamazlar. Demokrat hukukçu olmayınca hukukçuluklarının da faydadan çok zararı olur. 

Aynı şekilde demokrasi doğruyu da elbirliğiyle ve sahiplenerek yapmanın en iyi yolunu gösteriyor. Demokratik katılımla yapılan bir doğrunun sevabından herkes hissesini alıyor. 

Meselâ, zulümlü bir günaha karşı ortak ses çıkaran küçük bir ekip, maslahattır diyerek sessiz kalan veya sadece içinden homurdanmakla yetinen kuru kalabalıkların fertlerinden daha fazla sevap kazanıyor ve kazandırıyorlar. 

Buna birileri “tarihe not düşmek” diyor. 

Başka birileri “öncü kuvvet olmak” ya da “dozer olup yol açmak” diyor.

Hepsi kabulümüzdür. 

Ama hepsi için bir ön şart var: İlkeli cesaret! 

İkaz vazifesi açısından demokrasinin nimetlerinden istifade etmeyeni demokrasi çarpar! 

Ortalık “çarpık”tan geçilmiyorsa hakikî sebebi budur…

Okunma Sayısı: 2976
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • A. AYDIN

    26.10.2017 19:16:21

    Müslüman dinin yaşanması için bile, hürriyeti değil, istibdatı ister olmuş. Yalnız bu zorlama, kendi dışında başkası için olacak, kendine dokunulmayacak(!?) Hürriyeti savunan bu kadar azken istenmeyen yere nasıl çıkıp gelsin? Nazenin Hürriyet!

  • Gündüz Alp

    26.10.2017 14:42:23

    Hem meselâ, zulüm karşısında sesini yükselten Yeni Asya camiası, demokrasinin nimetlerinden istifade ile "susma hakkını(!)" kullanan sair "susmuş" cemaat yahut "kuru kalabalıklar" dan daha ziyade hak ve hakikate hizmet etmiş olmuyor mu? Öyle ya, "zulme rıza zulümdür!" dersini verecek, sonra da zulüm karşısında "susma hakkını(!)" kullanacaksınız. Artık böylesi bir durumda kim "çarpar" bilemiyorum! Ama kesinlikle "çarpılacaklarını" biliyorum. Yazınız için teşekkürler. Selam, dua ve muhabbetle.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı