13 Haziran 2013, Perşembe
AKP’nin çelik çekirdeğinin “yeterince ya da gereğince demokrat” olmadığını kime söylesek “evet” diyor.
Ama hemen ardından gelen “âmâ (!) cümlesi” enteresan:
-Ama daha iyisi ortada yok.
-Ama sizin dediğiniz demokratların da şu lideri şöyle, bu lideri böyle.
-Ama onlar da silinip gittiler.
-Ama onlar da dağıldılar, liderleri kalmadı.
-Ama demokratlar da temel meselelerde yamuldular.
Hatta bu âmâlardan bazıları diyor ki “canım siz de hiçbir şey beğenmiyorsunuz, elinizdekiyle idare etmeyi öğrenemediniz, anarşist misiniz nesiniz?”
Oysa, siyasette daha iyiyi isteyenlerin, hatasız hükümet peşinde koşup onu bulamayacağını anlayınca anarşizme yönelen güruhla hiçbir ilişkisi yok.
Zira “daha iyi” sadece “iyi”nin değil, aynı zamanda kötünün de düşmanıdır.
Nitekim, Bediüzzaman “mevcuda iktifa dûn himmetliktir” diyor. Yani elindeki ile yetinenin himmeti eksiktir.
O halde biz de demokrasi talebi konusunda elimizdekiler ile yetinmemeliyiz. Daha iyiyi ve hatta mümkün olan en iyiyi istemeyi sürdürmeliyiz.
Hangi partiye oy verdiğimizden bağımsız olarak, her partiyi ve her iktidarı yapıcı biçimde eleştirmeliyiz ki elbirliği ile daha iyiye ulaşabilelim.
Bazı dostlar (!) demokratlık tercihi konusunda daha nezaketsiz ve fakirler. Diyorlar ki; “Siz fikirleriniz ve parti tercihiniz konusunda evinizde eşinizi ve çocuğunuzu bile ikna edemiyorsunuz, pes edin artık”.
Bu dostlar gerçekten nezaketsizler, zira ev haline kulak kabartıp “içimize müdahale ediyorlar” ve bundan belki de menhus bir lezzet alıyorlar.
Bu dostlar, hem de hürriyet fakiri durumundalar, zira hürriyetin önce evde başladığını ve demokrasi çizgisinin buradan geçtiğini anlayamıyorlar.
Ama bu günlerde bunların sesi biraz da olsa kesilmiş olmalı. Zira Gezi Parkı olayları vesilesiyle, bazı AKP’lilerin dahi, kendi çocuklarını bir anda evden tencere tava aşırmış olarak muhalefet cephesinin içinde bulmaları her halde onlara bir ders olmuştur.
Hem hürriyet, demokratlığın bir gereği değil miydi?
Demokratlar neredeler sorusunun “ama”sız cevabı aslında şu soruda gizli:
Siyaset meydanının yüksek ışık ve ışıltı veren spot lambalarının dümeni kimin elinde?
On iki yıldan bu yana ve halen, o spotlar sadece bir “karizmatik lider”i ve iki cılız rakibini gösteriyor. Hem de en parlatılmış biçimiyle.
Adeta, “bir ringde birinci ligden bir boksör varmış da karşısında ayakta durmaya çalışan ve ancak üçüncü lig boksörü sayılabilecek olan iki boksörü evire çevire dövüyormuş” gibi gösteriliyor.
Işıklar geri kalan alanı ise ya hiç göstermiyor ya da o alandakilerin sadece eksiğini ve üstelik abartarak göstermekle yetiniyor.
Büyük bir prodüksiyon başarısı.
Oysa siyaset alanında karanlıkta kalmış o kadar geniş bir alan var ki...
Bir parça siyaset okuyan, bu farklı fikirleri ve özgün oluşumları, el yordamıyla da olsa, görebilir.
Gerçekten spotların parlak ışıkları altında fikirler değil, ancak pırıltılı kişiler görülebiliyor.
Bu siyasÎ körlük ne zamana kadar sürer?
Spot lambalarının enerjisi kesilinceye kadar.
Basın denilen aygıtın enerjisini nereden aldığına dikkat edilmeli.
Hele reklâm pastası meselesi, ayrı bir âlem. Orada parayı ve borsayı seven çok da, demokratlardan haz eden kimse yok desek yeridir.
Okunma Sayısı: 4038
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.