Terör örgütü PKK tarafından yıllar önce esir edilen silâhlı kuvvet mensuplarının Irak Gara bölgesindeki kurtarma operasyonu sırasında şehit edilmesi hepimizi derinden üzdü.
Ama bu olay güvenlik bürokrasisinin, devletin ve siyasetin içinde bulunduğu krizin derinliğini de gösterdi.
Ders alınması için önce bir özet verelim:
Konuyla ilgili ilk açıklamayı “kel alaka” biçimde Malatya Valisi’nin yapması ve sonradan gelen Millî Savunma Bakanlığı açıklamasında -“sivil vatandaş” tabiri gibi- bazı boşlukların bulunması soruları arttırdı.
Ankara Başsavcılığı klâsik tarzını sürdürdü ve kirli haberlerle ilgili soruşturma başlattığını açıkladı.
İktidar da klâsik tavrını sürdürdü ve işin sorumluluğunu “HDP’yi muhalefetin güçlendirdiği” argümanı üzerinden muhalefete yıkmaya çalıştı.
İçişleri Bakanı’nın “Evlâtlarımıza ve ailelerine çektirdiklerinin hesabı soruldu, sorulacak. Murat Karayılan’ı yakalayıp bin parçaya bölmezsek bu millet ve şehitlerimiz yüzümüze tükürsün” sözü bilhassa “bin parçaya bölmek” yönünden klâsik tarzının bir gereği olarak algılandı.
Bizim için şüphelerle dolu olan o malûm barış sürecinin şen bülbülü ve bugünün rüzgârgülü Fahrettin Altun’un “özellikle PKK’nın Türkiye’deki siyasî kolu olan HDP’nin bugün yanıtlaması gereken bazı zor sorular var” sorusuyla başlayan şu açıklamaları da konunun iktidar yönünden sıkıntılı boyutunu gösterdi: “Sizin hiç utanmanız yok mu? Silâhlı efendilerinizden, bir insanlık suçunu dahi kınayamayacak kadar mı korkuyorsunuz? Sessizliğiniz, zımnî onay ve suç ortaklığı anlamına gelmektedir. … İşte bu yüzden hiçbir itibarınız kalmadı. Milletimiz şehit kahramanlarının yasını tutarken, mağaralarında ve evlerinde saklanan son teröristi de yakalama kararlılığımızı tekrar vurguluyoruz.”
Soylu’nun o klâsik beyanlarından sonra Altun’un açıklamalarını “İntikamımız acı olacak. Adaletimiz hızlı gelecek.” şeklinde bitirmesi “eh” veya “peh peh” dedirtti.
HDP her zamanki gibi ortaya karışık bir beyanatla sorumluluğunu geçiştirmeye yöneldi.
Açıklamanın bir kısmı şöyle: “İktidar, partimizden hesap sorma değil, kayıpların ailelerine ve topluma hesap verme konumundadır. Aynı şekilde PKK da hayatları kendilerine emanet olan tutsakların nasıl can verdiklerine, bu ölümlerdeki kendi sorumluluklarının ne olduğuna ilişkin olarak Türkiye ve dünya kamuoyunu bilgilendirmelidir. Alıkonanların yaşamları rastlantılara ve çatışma ortamının insafına bırakılmamalı, ailelerin ve kamuoyunun talebine karşılık, PKK elinde tutmaya devam ettiği kişileri salıvermelidir. Bir kez daha hayatını kaybedenlere rahmet, aile ve yakınlarına başsağlığı dileklerimizi bildiriyoruz.”
Yarın da işin içtimaî yönü hakkında yazalım.