"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devlet, cemaat ve cemiyet meseleleri

Ahmet BATTAL
31 Temmuz 2018, Salı
Sosyal değişimin bir gereği olarak ama belki biraz da toplum mühendislerinin bir mahareti olarak, kavramlar hızla anlam değiştiriyor.

Sosyal değişimin bir gereği olarak ama belki biraz da toplum mühendislerinin bir mahareti olarak, kavramlar hızla anlam değiştiriyor. Bu durum düşünüşümüzü etkiliyor ve hükümlerimizi sağlıksız hale getiriyor.

Otuz kırk sene öncesine kadar, “cemiyet”, “dernek” anlamına da gelirdi, “toplum” anlamına da. Mesela “Dernekler Kanunu”ndan önce “Cemiyetler Kanunu”muz vardı. Mesela bazı gazetelerin, “sosyete’den haberler” veren “cemiyet haberleri” sayfası vardı. 

Şimdilerde “cemiyet” deyince, bilhassa muhafazakârların aklına, sadece “toplum (sosyete/societé)” geliyor. (Toplum kelimesinin neyi ifade ettiği de ayrı bir muamma).

Yine otuz sene öncesine kadar “cemaat” deyince “resmen” akla gelen şey Lozan’la tanınan ve hakları kanunla korunan “azınlık cemaatleri” idi. Devletin hukuku İslamî hizmet ekolleri anlamındaki “dinî cemaat”i yasaklıyordu (halen de kısmen öyle). Muhafazakârlar ise “cami cemaati”nden başka, “Nur Cemaati”, “İsmailağa Cemaati” gibi adlandırmaları da bilirlerdi. (Muhafazakârlar için “tarikat” esasen “dinî cemaat”in bir alt türü idi ve halen de öyledir). 

Şimdilerde “cemaat” deyince çoğunluğun aklına ne geldiğini ise düşünmek dahi istemiyoruz. Ama yazalım.

Etkilenen çoğunluk, artık cemaat deyince “öcü” anlıyor. “Cami cemaatinden başka cemaat olmamalı” diyor. Bu gruptakilere, “Cami cemaatini arttırma cemaati kurulmalı mı” dediğinizde, “Ne gerek var, Diyanet İşleri Başkanlığı ne güne duruyor” diyor. Diyanetin başından beri siyasetin etkisinde olduğunu ve dinde tekelciliğin yanlışlığını anlattığınızda ise biraz aklı karışıyor ama hemen ardından “ama şimdi artık Yeni Türkiye’deyiz” ile başlayan eski ve saçma ezberine geri dönüyor! 

Etkileyen azınlık ise genellikle “Elbette din devletin tekelinde olmamalı” diyor. Ama cemaatlerin marjinalleşmesi ve denetlenmesi meselesine sıra geldiğinde, onları kayıt ve kuyudata tabi derneğe/cemiyete dönüştürmeyi teklif edecek kadar ileri gidiyor. 

Oysa bunlar da biliyor ki dinin devletin tekelinde olması ne kadar yanlışsa sivil din alanının resmî etki altında olması da o sebeple ve o kadar yanlış. 

Yakın zamanda bu tartışmaların odağına yerleşen isimlerden biri de İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz. Şöyle demiş: 

“Tarikatların, cemaatlerin ve dinî yapıya katkı sağlamak isteyenlerin Diyanet İşleri Başkanlığı veya başka bir kurum tarafından denetlenmesinden başka bir çare yoktur. Eğer böyle bir denetleme mekanizması kurulursa bunlar hedeflerinin ne olduğunu açık ve şeffaf olarak ilan ederler, üye sayılarını ve ekonomik güçlerini deklare ederek hizmet ederlerse elbette katkı sağlarlar. Devletin bu manada adımlar atması gerekiyor.”

Diyanet son dönemde akademisyenlerden müftü atamak suretiyle bağımsız düşünebilme yeteneği açısından önemli bir adım atmış oldu. Ama bu adımın şartı, akademisyenlerin gerçekten bağımsız düşünebiliyor olması. 

Biz de öyle olduğunu varsayarak muhterem Yılmaz’a şunları soralım: 

Dinî yapı ne demektir? Tekil midir? Tekil olmak zorunda mıdır? “Yapılar” olamaz mı?

Dinî yapıya katkı sağlamak ne demektir? Cami ya da imam hatip binası yaptırma dernekleri dışındaki cemiyetlerin ve cemaatlerin sizin kast ettiğiniz “dinî yapı”ya katkısı var mıdır? Olmamalı mıdır? 

Devlet, tasavvuf ya da kelam dersi ya da her ikisini birden verenlerin talebelerine ve organizasyonlarına “dinî yapı” diyecekse ve akredite etme adı altında “izne tabi” tutacaksa o devletin tek parti dönemi CHP’sinin yönettiği devletten ne farkı kalır? 

“Tarikatlar, cemaatler ve dinî yapıya katkı sağlamak isteyenler… hedeflerinin ne olduğunu açık ve şeffaf olarak ilan ederler, üye sayılarını ve ekonomik güçlerini deklare ederek hizmet ederlerse elbette katkı sağlarlar” diyorsunuz. 

Varsayalım ki bu “şeffaflığı” sağladınız ya da buna mecbur ettiniz. Hangi hedefler meşru hangileri gayrimeşru sayılacak? Neye dayanarak ve ne hakla? (Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Kurulunun, yakın zamana kadar, Lafzullahları farklı renkle basılacak olan Mushaflara “denetlendi” mührü vurmaktan kaçındığını unutmayalım). 

Dernekler Kanununun ve Ceza Kanununun sınırlamaları yeterli değil mi ki yeni bazı sınırlar arıyoruz? Hem teklifiniz uygulanabilir bir teklif mi? 

Mesela akredite cemaatlerin üye sayılarını ve ekonomik güçlerini doğru deklare edip etmediklerini neye göre belirleyip denetleyeceksiniz?

Fenerbahçeliler, Fenerbahçe Spor Kulübünün üyeleri ile Fenerbahçeli taraftar derneklerinin üyelerinden mi ibarettir? “Ben de Fenerbahçeliyim” diyen ama maça bile gitmeyenin Fenerbahçeliliğine itiraz edemiyorsak “Ben bu cemaate mensup değil sadece sempatizanım” diyene ne diyeceğiz?  Ya da “Aidat vermiyorum ama uygun bulduğum hizmetine maddi destek veririm” diyene ne söyleyebiliriz?

Akredite olmayı reddeden bir cemaate hangi hakla engel olabiliriz? 

Gördüğünüz gibi fevkalade netameli konular.

Bize göre çözüm net ve tek. Bir yerleri yeniden keşfetmeye gerek yok. Tam demokrasiyi emreden AB kuralları ve kriterleri yeterli. 

Okunma Sayısı: 3161
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • süleyman ALIÇ

    31.7.2018 10:45:54

    S. Aleyküm Ahmet hocam hem bu günkü hemde daha önceki yazılarınız için çok çok teşekkürler, gerçekten uyarıcı, ikaz edici, kavlileyinle ile hakikatları sunmanız harika tekrar teşekkürler . Ancak müsade ederseniz bir hususu hatırlatmak isterim oda; bu günkü bazende arasıra makaleler çok uzun oluyor okumada güçlük çekiyoruz, biliyorsunuz Türkiye de ki okuma YAŞ ORTALAMASINI uzun yazılarınızı 2 güne bölseniz çok iyi olur diye düşünüyorum. Allaha emanet olunuz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı