Başlık garip gelebilir. Burası Türkiye ve her şey zaten yeterince ve hatta fazlasıyla garip.
Meselâ son yazımızda “On Beş Temmuz darbe kalkışmasını bir hükümet darbesi teşebbüsü olarak görüp karşı çıkmış olanlara demokratlar denir” dedik.
Hemen ardından da “Demokrat olmak için önce ‘seçilmişin devrilmesi ancak seçimle olur’ kuralını benimsemek gerekir” dememize rağmen kırk yıllık dostumuz “sen ‘hükümet darbesi’ derken hükümete yapılan darbeyi mi yoksa hükümet tarafından organize edilmiş bir darbeyi mi kast ediyorsun?” diye sordu.
Demek hürriyet, demokrasi ve demokratlık lehinde yazmaya devam etmemiz lâzım.
Ama bugün hürriyetin başka bir tarafını yazalım.
Bu konularda neye inandığımız ya da nasıl düşündüğümüz bizi suçlu yapar mı?
Hayır. Asla.
Zira düşünce suçu diye bir suç yok ve olamaz. Hangi çağdayız!
Zira inanmama, ya da inanma suçu diye bir suç da yok ve olamaz!
Hele “devlet gibi düşünmeme” suçu yok. Devletin inandığına inanma mecburiyeti de yok. Yok. Yok. Yok.
Devletin (yani devlet yetkisi kullananların), haddini aşıp da “şuna inanın” dediği hallerde de devlete inanmamak bir haktır ve asla “devlete direnmek” değildir.
“Bu yaptığın bana direnmek demektir” diyen bir devlete “evet, direnmekse direniyorum” diyerek ve inandığını söylemeyi sürdürerek yani direnerek haddini bildirmek ise hem haktır ve hem de vazifedir.
Bu kurallar en basit ve temel dinî konular için de böyle, en güncel ve en netameli konular için de böyle olmak zorunda.
Zira devlet bir aygıt. Düşünmez ve inanmaz.
Zira devlet insana benziyorsa da “hizmetçi modunda” bir insan.
Hizmetçimizin neye inandığı bizi ilgilendirmez. Ama bizim neye inanacağımız hizmetçimizi hiç ilgilendirmez.
Hizmetçimizin ne düşündüğü ile ilgilenmek zorunda değiliz. Onun bizim beynimizi ve kalbimizi okuma hakkı ise zaten yok.
Denilebilir ki: Devlet aynı zamanda yargıdır ve adalet namına hükmeder. Devletin hükmüne itiraz hakkı olmalı mı?
Evet. Kesinlikle, evet.
Devletin “adalet namına” diyerek verdiği herhangi bir hükmün adil olduğuna inanma mecburiyeti yok.
“Devletin ‘suçlu’ dediğinin suçsuz olduğuna inanma suçu” diye bir suç yok.
“Bunca delile rağmen sen devletin bu kişi hakkındaki bu hükmüne nasıl inanmazsın?” diyebilirsiniz. Ama bu inançsızı hapse atamazsınız. Atarsanız zalim olursunuz.
Böyle birine “aptal mısın? diye de sorabilirsiniz ya da “manyak mısın?” diyerek nazikçe (!) hakaret de edebilirsiniz, ama hapse atılmasına seyirci kalamazsınız. Kalırsanız zulme rıza göstermiş olursunuz.
Sabahtan akşama birileri bunun aksini de söylese, bu böyledir.
Adalet tarihi, masumiyeti ölümünden sonra anlaşılmış masumlar ve kahramanlar tarihidir.
Ama adalet tarihi, aynı zamanda, “Enesine güvenip kendi hükmünü ya da sevdiğinin hükmünü Allah’ın hükmü kadar kesin ve doğru bir hüküm olarak gören ve nefsini ve devletini firavunlaştıran zalimler”in de tarihidir.