Başlıktaki cümleyi herkes kabul eder. Problem başka. Örnekle anlatalım.
Aile hekimi bir dostumuzun haklı şikâyeti: Eskiden hasta doktora sadece şikâyetini söylerdi. Hekimi yönlendirmeye kalkmazdı. Şimdi herkes tabip ve hatta uzman olmuş. “Karnım ağrıyor, apandisitim var” ya da “kürek kemiğim ağrıyor, taş düşürüyorum” diyerek başlıyor. Biz de ne yapacağımızı şaşırıyoruz.
Doktorlar haklı.
Sosyal hayat doktorlarının da durumu pek farklı değil.
Derdi gören de çok, hastalığı teşhis etmeye çalışan da... Hele sıra tedaviye gelince, herkes “ben de uzmanım” demeye başlıyor.
Hatırlatalım. Bu işte uzman olmak için siyaset bilimi ya da hukuk okumak yeterli de değil.
İşte bir örnek:
ABD’de siyaset bilimi hocası olan Prof. Dr. Hakan Yavuz Ağustos başında Hürriyet’e bir röportaj vermişti.
Türkiye’deki İslâmî duruşu bilhassa ahlâkîlik eksikliği sebebiyle eleştirdiği konuşmasının bir yerinde haklı olarak şöyle diyor:
“Toplumsal çimento ihmal edildi. Her şeyin duble yol, köprü ve betonlaşmadan ibaret olduğu sanıldı. Ortaya çıplak bir toplum, çıplak bir devlet çıktı. Beton atmakla toplum olunamıyor. Devlet hukuk açısından, toplum ahlâk açısından çıplaktır. Sorun siyasî değil ahlâksaldır. Onun inşası da AVM inşa etmeye benzemiyor.”
Hemen ardından, “Tüm bu olanlar hükümetin ‘dindar nesil’ projesini etkiler mi” sorusuna da şu cevabı veriyor:
“Amacımız düşünen bir Türkiye mi yoksa itaat eden bir Türkiye mi? ‘Altın nesil’ projesi başımıza ne işler açtı, ders almayacak mıyız? Devletin görevi bu olmamalı. Ahlakın şartı dindarlık değildir. Ayrıca Türkiye’nin İslâmcılaştırılması büyük sorunlar yaratabilir. Orta Doğu’da mezhep savaşları yaşanırken biz de cemaatler savaşıyla karşı karşıya kalabiliriz. Çok endişeliyim. Yırtılan ve aşınan ahlâkî yapıyı dinle inşa edemeyiz.”
Arkasından gelen “Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın son günlerdeki ‘Atatürkçü’ mesajlarını nasıl yorumluyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap her şeyi tamamlıyor:
“Umarım konjonktürel değildir. Devletin liyakata dayandığı, hukuk üstünlüğünün olduğu, cemaat bağlarının değil vatandaşlığın vurgulandığı ve eleştirel düşünceye yer verilen kuruluş felsefesini canlandırmak zorundayız. Açıklamalar bana umut veriyor.”
Şimdi… Devletin hukuktan yana ve toplumun da ahlâktan yana sınıfı geçemediğini görmek için “uzman” olmaya gerek yok. Bunlar “teşhis” için “görüntü almak” ya da “tansiyon ölçmek” kabilinden ve kolay işler.
Ahlâkın dinle inşa edilemeyeceği iddiası ise yanlış teşhisin ta kendisi ve Hakan Yavuz’un konuşmasının genelinden de anlaşıldığı üzere siyasal İslâmcıların “adaletsiz de olsa iktidar olma” arzusu ile bağlantılı bir çarpık sonuç.
Ayrıca çare için liyakat, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, vatandaşlık, eleştirel düşünce gibi ortak değerleri teklif etmesi tamam. Ama bunların “kuruluş felsefesine” yani Kemalizm’e dönüş teklifi olarak adlandırılması tamamen yanlış bir tedavi yaklaşımı.
Yanlış kaynaktan doğru su akmaz. O suyla ahlâkî temizlik olmaz.