"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Doğru teşhis doğru tedavinin şartı

Ahmet BATTAL
17 Kasım 2016, Perşembe
Başlıktaki cümleyi herkes kabul eder. Problem başka. Örnekle anlatalım.

Aile hekimi bir dostumuzun haklı şikâyeti: Eskiden hasta doktora sadece şikâyetini söylerdi. Hekimi yönlendirmeye kalkmazdı. Şimdi herkes tabip ve hatta uzman olmuş. “Karnım ağrıyor, apandisitim var” ya da “kürek kemiğim ağrıyor, taş düşürüyorum” diyerek başlıyor. Biz de ne yapacağımızı şaşırıyoruz.

Doktorlar haklı.

Sosyal hayat doktorlarının da durumu pek farklı değil. 

Derdi gören de çok, hastalığı teşhis etmeye çalışan da... Hele sıra tedaviye gelince, herkes “ben de uzmanım” demeye başlıyor. 

Hatırlatalım. Bu işte uzman olmak için siyaset bilimi ya da hukuk okumak yeterli de değil. 

İşte bir örnek: 

ABD’de siyaset bilimi hocası olan Prof. Dr. Hakan Yavuz Ağustos başında Hürriyet’e bir röportaj vermişti. 

Türkiye’deki İslâmî duruşu bilhassa ahlâkîlik eksikliği sebebiyle eleştirdiği konuşmasının bir yerinde haklı olarak şöyle diyor: 

“Toplumsal çimento ihmal edildi. Her şeyin duble yol, köprü ve betonlaşmadan ibaret olduğu sanıldı. Ortaya çıplak bir toplum, çıplak bir devlet çıktı. Beton atmakla toplum olunamıyor. Devlet hukuk açısından, toplum ahlâk açısından çıplaktır. Sorun siyasî değil ahlâksaldır. Onun inşası da AVM inşa etmeye benzemiyor.”

Hemen ardından, “Tüm bu olanlar hükümetin ‘dindar nesil’ projesini etkiler mi” sorusuna da şu cevabı veriyor: 

“Amacımız düşünen bir Türkiye mi yoksa itaat eden bir Türkiye mi? ‘Altın nesil’ projesi başımıza ne işler açtı, ders almayacak mıyız? Devletin görevi bu olmamalı. Ahlakın şartı dindarlık değildir. Ayrıca Türkiye’nin İslâmcılaştırılması büyük sorunlar yaratabilir. Orta Doğu’da mezhep savaşları yaşanırken biz de cemaatler savaşıyla karşı karşıya kalabiliriz. Çok endişeliyim. Yırtılan ve aşınan ahlâkî yapıyı dinle inşa edemeyiz.” 

Arkasından gelen “Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın son günlerdeki ‘Atatürkçü’ mesajlarını nasıl yorumluyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap her şeyi tamamlıyor: 

“Umarım konjonktürel değildir. Devletin liyakata dayandığı, hukuk üstünlüğünün olduğu, cemaat bağlarının değil vatandaşlığın vurgulandığı ve eleştirel düşünceye yer verilen kuruluş felsefesini canlandırmak zorundayız. Açıklamalar bana umut veriyor.” 

Şimdi… Devletin hukuktan yana ve toplumun da ahlâktan yana sınıfı geçemediğini görmek için “uzman” olmaya gerek yok. Bunlar “teşhis” için “görüntü almak” ya da “tansiyon ölçmek” kabilinden ve kolay işler.

Ahlâkın dinle inşa edilemeyeceği iddiası ise yanlış teşhisin ta kendisi ve Hakan Yavuz’un konuşmasının genelinden de anlaşıldığı üzere siyasal İslâmcıların “adaletsiz de olsa iktidar olma” arzusu ile bağlantılı bir çarpık sonuç. 

Ayrıca çare için liyakat, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, vatandaşlık, eleştirel düşünce gibi ortak değerleri teklif etmesi tamam. Ama bunların “kuruluş felsefesine” yani Kemalizm’e dönüş teklifi olarak adlandırılması tamamen yanlış bir tedavi yaklaşımı. 

Yanlış kaynaktan doğru su akmaz. O suyla ahlâkî temizlik olmaz.

Okunma Sayısı: 2451
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • MuhammedSaid

    18.11.2016 17:26:16

    Bir hasta, hekime karşı üç halde bulunur. Birincisi: Gözünü kapar hiçbir şey söylemez; hekim de hiç ehemmiyet vermez, kâh zehir kâh ilâcı verir -istibdatta, milletin hâli gibi. İkincisi: Hasta, hekime teşhis-i ilette yardım ve verdiği ilacı hüsn-i istimal ve hayatına lâzım olanı talep ediyor; tabip de hastanın gözü açık olduğu için ihtiyat ve dikkate mecbur oluyor -benim kulüplerde arzu ettiğim meslek gibi. Üçüncüsü: Hasta âdeta hekimini yalnız reçeteci gibi tanıyor ve hasta iken, hekimfüruşluk zevkiyle ilaçları kendisi almak ve terkip ve istimal etmek maharetsizliği için -Şöhreti faydasından büyük- sırrına mazhar olur. Zira hâlâvet-i hakimiyetle sarhoş olur -şimdi veya ileride kulüplerin mesleği gibi. Elfezleke: Millet hastadır, hükûmet hekimdir. En fena zamanda teslim-i nefis ettiğimiz hâlde, en menfaatli zamanda ittiham ve hodserâne etmek, menfaat-i umumiyeyi hedef-i maksat edenin kârı değildir. Kuvvet kanunda olsun; yoksa istibdat münkasım olmuş olur. BSN-Nutuk

  • Abdurrahman Koçak

    17.11.2016 20:01:56

    Bu işler avm otoyol köprü ile olmadığı gerçeğini yaşadık yaşıyoruz.Binası lüks şatafatlı okullar ilede olmadığını gördük. Kemalizmle olmadığını 100 yıl heba edilerek gördük.Çarenin gerçek manada demokraside olduğu çok açık ama oraya bir türlü gelinemedi.

  • demokrat

    17.11.2016 10:34:28

    ...ahlakın "dinle"inşası teşhisi yanlış olabilir ama;tam burada"hangi dinle"ya da"hangi din bakışıyla"soruları gündeme gelmez mi?Kerbela ahlakını yapan,Sıffın kırılmasını yaşatan;Emevi böbürlenmesini ve kibirini çıkaran ne?Gadir-i Hum bulanıklığını sokuşturan ne??Din,kaynağından çıktığı gibi olduğunda ;yaydığı ve öğütlediği ahlaktan kim şikayet edebilir ki?Ancak sonrasında oluşan"sana göre,bana göre din"anlayışı ve algısı ,sanki"indirilmiş din-uydurulmuş din"ikilemi varmış havası oluşturuyor ve bu da en çok siyasal dincilerin rant sahasını oluşturuyor.Tam günümüzdeki gibi...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı