31 Mart mahallî seçimlerinin sonuçları ile ilgili olarak elbette çok değerlendirme okumuş olabilirsiniz. Bu durum bizim için de geçerli.
Bugün, okuduğumuz en iyi değerlendirmelerden birini yazarının izniyle sizinle paylaşmak ve köşemizden tartışmaya açmak istiyoruz.
Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi Hocası ve Liberal Düşünce Topluluğu Yönetim Kurulu üyesi Hukukçu Prof. Dr. Tanel Demirel facebook hesabından şu yorumlarını paylaştı:
1. 2019 yerel seçimlerinin en olumlu yönü “Türkiye bir diktatörlüktür, AK Parti seçimle gitmeyecek” diyerek örtülü darbe çağrıları yapanlarla, çeşitli sebeplerle siyasal sistemden umudunu kesenlere meşrû kanallar içinde kalınarak da iktidarın değişebileceğini göstermesi oldu. Parti görevlileri düzgün çalıştıkları müddetçe oy çalmanın çok zor olduğu teyid edildi. Seçim sistemine duyulan inancın tazelenmesi son derece önemli.
2. Muhalefet koalisyonunun seçim başarısı açık. Seçim kampanyası sürecinde doruğa çıkan tüm baskılara rağmen, Türk toplumunun demokratik reflekslerinin geç de olsa harekete geçebildiği, toplumun sandık önüne geldiğinde kendi seçtiklerinin kötü yönetimi ve kibri ile yozlaşma ve otoriterleşme eğilimlerine de–arzu edilen düzeyde olmasa da–tepki gösterebildiği bir kez daha görüldü. Burada özellikle de–baskıyı en çok hisseden–HDP seçmeninin stratejik oy kullanma becerisinin altı çizilmeli.
3. Muhalefetin başarısından söz ederken, iktidara duyulan güvenin kaybolduğu sonucunu çıkarmamak, yerel seçim dinamikleri ile genel seçimleri karıştırmamak gerekir. Her gün bir yenisine şahit olduğumuz hukuksuzluk ve kötü yönetim örnekleri yanında, ekonomik sıkıntıların yükseldiği böyle bir konjonktürde bile AKP/MHP koalisyonu ciddî bir oy kaybına uğramadı.
4. Anlamlı bir oy kaybına uğramayan AK Parti’nin, özgürlükleri önemseyen, iktidarın sınırlı olması gerektiği gerçeğini kabul eden ve liyakati öne çıkaran politikalara yönelmesi düşük bir ihtimal. Bu parti içindeki otoriter/muhafazakâr damarın, başta (dindar olmayan) Kürtler, Aleviler, Kemalistler, sosyalistler olmak üzere, kendisine muhalif olanların da, birinci sınıf vatandaş muamelesini hak ettiklerini kabul etmesi, eğer olacaksa, zaman alacak. Zira AKP’nin “sorunlara gerçekçi teşhisler koyma” ve dolayısıyla da “gerçekçi politikalar geliştirme” yeteneği çok zayıfladığı gibi, parti içi eleştiri, değerlendirme ve yenilenmeyi mümkün kılacak kurumsal mekanizmalar da yok gibi. Ayrıca, uygulanmakta olan otoriter politikalardan beslenen siyasî ve iktisadî güç odaklarının etkisi de küçümsenmemeli. Muhtemeldir ki, oy kaybının parti örgütlerinin çalışmamasından, kötü aday seçiminden, ekonomi üzerinde oynanan oyunlardan kaynaklandığı düşünülecek. Hatta devletin gücünün yeterince gösterilmemesi nedeniyle oy kaybedildiği söylenerek daha yüksek düzeyde bir otoriterleşme dalgası bile gelebilir.
5. Ankara ve İstanbul’da elde edilen sonuçlar, son 17 yılda yaşadığı güç kaybını hazmedemediği açık olan CHP’lilerde bir erken zafer havasına yol açarak köklü yenilenme/yapılanma ihtiyacının–hep yapılageldiği gibi–hasıraltı edilmesine de yol açabilir. Böyle bir durumun, AKP içindeki otoriter/muhafazakâr çizginin başarısına hizmet edeceği sır değil.
6. Hülâsa, demokrasimiz için biraz da olsa umutlanabileceğimiz bir seçim sonucu ortaya çıktı. Ancak hak ve özgürlükleri önemseyenlerin bu toplumdaki anti-liberal, anti-demokrat unsurların ne kadar güçlü ve köklü olduğunu unutmamalarında da fayda var.
Tanel Demirel Hoca’nın bu değerlendirmelerine bizim şimdilik tek ilâvemiz şu: AKMHP tarafından “beka sorunu” kavramsallaştırması ile yeniden ve gür olarak dile getirilen milliyetçilik dalgasının toplumda yükselebilmesinin bir sınırı varmış.
Bu seçimde anlaşıldı ki bu akım Türk toplumunda ne kadar yükselirse yükselsin belli bir sınırı geçemiyor.
Bu da gelecekle ilgili demokrasi umutlarımızı arttırıyor.
Ah bir de Demokratlar bu tabloyu iyi okuyabilse…