Başlığı gören müzmin muhaliflerimiz, “İşte bak her şeye muhalifsiniz, cumhurbaşkanı doğruları söylüyor, kendi iktidarının eksiklerini ifade ediyor, siz ona bile itiraz ediyorsunuz” diyecek ve yazımızın gerisini okumayacak.
Olsun. Diğerleri okusun yeter.
Evet, 12 Eylül Anayasasının ve bilhassa 42/3. maddesinin dayattığı ideolojik eğitim mecburiyeti, kanunların da tahkimatıyla, halen de sürüyor. Demokratikleşme adına çok laf edildi, ama bu konuda da hiç bir iyileştirme yapılmadı. Olumsuz istikrar sürüyor. İçerliyoruz. Haklıyız.
Ama AKP iktidarı, eğitimin yöntemi, müfredatı, ölçme değerlendirme usulü ve benzeri bir çok konuda habire ray değiştiriyor. Sanki sürekli birbirine muhalif partiler iktidarda!
Bu da şiddetli eleştiriyi hak ediyor. Milletin burnundan soluması boşuna değil.
Başlıktakinin aksine, elbette AKP cumhurbaşkanı haklı. İktidar eğitimde başarısız oldu. Bu açık.
Ama bu problem, AKP’nin, eğitimin hedefleri ve yöntemleri ile ilgili ana hatları baştan itibaren düzgün çizememesinden kaynaklanıyor.
Bilhassa bu konuda devlete ve iktidara yardımcı olmak herkesin ve hepimizin görevi. Konu, muhalefet edip geçilecek ya da şaka kaldıracak bir konu değil. Nesiller kayboluyor.
İşte bu maksatla, iyi niyetle ve samimiyetle, önceki gün İstanbul’da Yeni Asya Vakfı’na bağlı Risale-i Nur Enstitüsünün ev sahipliğinde bir akademik çalışma yapıldı.
Güncel eğitim meselelerini temelinden kavrayıp çözmeye dönük felsefî yaklaşımlar müzakere edildi. Bediüzzaman’ın, kâinatı okuma ve insanı eğitme projesi olan Medresetüzzehra’nın uygulanabilirliği ve yapılması gerekenler masaya yatırıldı. Çeşitli sorulara cevaplar arandı.
Küçük bir özet:
-Kaliteli insan yetiştirmek ne demektir? Kalite benlik ve gururla mı, yoksa samimiyet, gayret ve vasıfla mı ölçülür? Hürriyet arzusu pekiştirilmeden insan insan olur mu?
-İlmî faaliyet hangi amaçla yapılmalı? Gerçek terakkî maddî terakkîmidir, yoksa insanın manevî yönünü geliştirmek mi?
-İnsanın ve bilmenin amacına ve bilginin varlık sebebine dair ana soruları doğru cevaplandıran bir müfredat yazılmadan eğitime başlanırsa binayı yere neresinden dikmiş oluruz?
-Seküler eğitim gerçekte eğitim midir, eziyet mi? Dünyayı ve ölümden öncesini çözen ilim/bilim ile ölümü öldüren ve ebedî yaşama arzusuna çare bulan din arasında bir zıtlık mı yoksa bütünlük mü vardır?
-Bilimle ve dinle her şeye çare bulmaya çalışan akıl, zikrederek akleden kalbin rehberliği olmazsa, bulduğundan lezzet alır mı?
*İlim okumaktır. Okumak nedir? Sadece lafzı izlemek midir yoksa manayı anlamak mıdır? Bilmediği dilden bir yazı okuyan ondan bir şey anlamadığına göre, bu kâinatı bir kitap gibi yazıp Yaratan Allah’ın muradını bilmeyen, kâinattan ne anlar? Ne kadar anlar?
İşte ilacı: İnsanı ve kâinatı mânâ-yı harfî ile ve Yaratıcısı namına okumak ve okutmaktan ibaret olan bir eğitim modeli tek çaremiz.
Gördüğünüz gibi eğitimde iyiyiz. En azından teorisine sahibiz.
Uygulama da bize bağlı. Pasif izci olarak izleyecek miyiz, aktif sözcü olarak söyleyecek miyiz?