Bu dâvâların olması gereken zeminde yürümediğini dün anlattık ve “bu işi Anayasa Mahkemesi çözmezse AİHM çözecek, ama çok geç olacak” dedik. Açalım.
Biz “cemaat mensubiyeti”ni gösteren delillerle “terör örgütü üyeliği”nden yargılananların “bu suç” açısından suçlu olduğuna inanmanın ve buna göre cezaya hükmetmenin yanlış olduğunu düşünüyor ve söylüyoruz.
Terör örgütüne üyelik suçu, ancak kasten işlenebileceğine göre, bir sanığın bu suçtan cezalandırılabilmesi için, öncelikle, üye olduğu ve 17-25 Aralık 2013 sonrasında da üye kaldığı yapının terör örgütü olduğunu bilmesi ve bunun savcılarca ispat edilmesi lâzım.
Bunun için de ya sanıkların işin “suç örgütü boyutu”nu bildiğinin ispat edilmesi ya da “örgüt adına somut suç” işlediğinin ispat edilmesi lâzım.
Ama FETÖ/PDY üyeliği dâvâlarında böyle olmuyor ve üstelik masumları mağdur eden bu yanlışlık gerçek suçluların cezasız kalmasına sebep oluyor.
Zira FETÖ/PDY dâvâlarında sanıkların örgüt üyeliğine delil olarak gösterilen olgular/vakıalar, 17-25 Aralık ve bilhassa 15 Temmuz hadiseleri olmasaydı, hiçbir şekilde bir davada delil olarak kullanılamayacak olan deliller durumunda.
FETÖMETRE meselesinden de bildiğimiz üzere bunların hepsi “cemaat mensubiyeti”nin delilleri. Ama işin başından itibaren Hükümet/Adalet Bakanlığı, HSK ve bilhassa Yargıtay tarafından cemaat=terör örgütü denildi. Böylece “suç olmayan eylemler suç” sayılmış ya da “suç delili olmayan eylemler suç delili” sayılmış oldu.
Dün bir örnek verdik. Bir örnek daha verelim:
Mesela legal bir bankanın ve legal görünen bankacılık işlemlerinin suça alet edilmesi elbette mümkündür. Ama şu sorunun cevabını bulalım: “Cemaatinin bankası” olarak bildiği bir bankayı ekonomik krizden kurtarmak için desteklemek amacıyla “cemaatinin lideri”nin de tavsiyesiyle para yatıran ve hatta bunun için başka bankalardan kredi çeken kişiyi, bunu 2000 yılındaki ekonomik krizde yapmış olsa idi bu sebeple suçlayabilir miydik? Hayır!
Aynı şeyi 2014’te yapanların somut suçu nedir ki ceza alıyorlar? Cemaatin artık siyasî muhalifliği sebebiyle bazı devlet adamlarınca terör örgütü sayılmaya başlanması, bu fikre inanmayan ve aksine mağdur edildiğini düşündüğü liderinin talimatına uyarak “cemaatine” destek olanları tek başına terörist yapar mı?
Örnekler artırılabilir. Önemli olan sonucu.
Bu yanlış gidiş sebebiyle, çok kişinin dilinde dönen ve cemaat kılıfı altında işlendiği anlaşılan birçok somut suç hakkında hiç dosya açılmıyor. (Açılırsa, işin ucu, cemaat mensubu olmayan, ama bir biçimde suçun tarafı ve ortağı olmuş olan kişilere de dokunacak ve bunların çoğu AK Partiye yakın devlet görevlileri!)
Buna karşılık “cemaatin ibadet tabakası” denilen kesimine mensup olanlar “salt cemaat mensubiyeti delilleriyle” ve terörist sayılarak cezalandırılıyor.
Ve elbette bu cezalar aklı başında kimseyi tatmin ve memnun etmiyor. AİHM’i de tatmin etmeyecek.
İşte bu sebeple yeni bir yaklaşım lâzım.
Bu yeni içtihadı yapma görevi Yargıtay’ın. Ama Saray bağlantılı HSK sebebiyle kolay görünmüyor.
Bu sebeple de görev, Saraya karşı nisbeten daha bağımsız olan Anayasa Mahkemesi’ne düşüyor. Tarih yazacaklar. Hepsi. Öyle veya böyle.