"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fikir hürriyeti ve akademi

Ahmet BATTAL
01 Ocak 2021, Cuma
Geçen ayın hararetli tartışma konusu sebebiyle Eskişehir’den avukat okuyucumuz Mehmet Ali Bey şunu yazmıştı:

“Bundan birkaç gün önce Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde profesör olarak görev yapan Mustafa Öztürk’ün özel bir toplantıda Kur’ân’ın lâfzı hakkında söylediği ehl-i sünnet açısından bakıldığında talihsiz sayılabilecek sözleri nedeniyle hakkında twitter’da ‘linç’ kampanyası başlatıldı ve üzerindeki baskılardan yıldığını söyleyerek emekliliğini istedi. Bazı medya organlarında zulme uğradığını, ifade özgürlüğüne tahammülsüzlüğün kurbanı olduğunu ima eden haberler çıktı. Anladığım kadarıyla ülkedeki ilahiyat fakültelerinde bilimsel ve hür düşünce kılıfı altında ehl-i sünnet dışı, belki itikadı bile tehlikeye sokabilecek birçok görüş yer buluyor ve ehl-i sünnet çizgisindeki hocalar azınlık durumuna düştü desek mübalâğa etmiş sayılmayız her halde. Sizce bu problemin sebebi ve hürriyet-i şer’iye düsturuna zarar verilmeden üzerine gidilmesini sağlayacak çözümler ne olabilir? Resmî din eğitiminin bilimsel düşünceyi kutsayan üniversitelerin çatısı altında yapılıyor olmasının bunun temel sebebi olduğu söylenebilir mi?”

Değerli okuyucumuza bu uzun değerlendirmesi ve sorusu için teşekkür ediyoruz. Geç cevap verdiğimiz için de özür diliyoruz. Belki de bu tür konuları olay soğuduktan sonra değerlendirmek daha sağlıklıdır. 

Öztürk’ün açıklamasının dinî boyutu elbette bizi aşar ya da bizim ilgi alanımızın dışında kalır. Oraya girmeyeceğiz. 

Fikir hürriyeti meselesini de ayrıca tartışmaya gerek görmüyoruz. Zira fikir hürriyeti sübjektif haklar grubundandır ve herkesin fikri kendisine doğru görünür. Dolayısıyla “saçmalama hürriyeti” olarak da anlaşılmadığı takdirde fikir hürriyetinin bir anlamının olmayacağı açıktır. 

Ama din eğitiminin ve bilhassa İslâmî ilimler ve İlahiyat eğitiminin resmiliği meselesi, günümüzde, gerçekten, bilhassa iki yönden önemli bir problem. 

Birincisi, bu resmilik samimiyeti ve ihlâsı zedeleyen ve hatta öldüren bir etki yapabiliyor. Öğrenenin neden öğrendiği ve öğretenin neden öğrettiği sorusu aslında cevabı net ve tek bir soru iken ve öyle kalmalı iken iki tarafın zihninde de maalesef cevaplar çatallanabiliyor. 

İkincisi de bu eğitimin “modern üniversite” fikrine uygunluğu çok tartışmalı. Zira bugünün üniversitesi seküler veya en azından “bilim dini”ne varacak kadar “bilimci”. Böyle bir üniversite sisteminin içerisinde bir yerlere, uhrevî’ye dair olan bir eğitim alanı, sadece “monte edilerek” yerleştirildiğinde, laboratuvarcı ve materyalistik anlayış dine dair olanın ruhunu sarsabiliyor ve hatta kaybedebiliyor. 

Dünyevî problemlerimize çare bulmaya çalışan “modern bilim” ile ölüme çare bulan ve bu yolla dünyayı da anlamlandıran “din” aslında birbiriyle çatışmaz, ama çatıştırılabilir. 

Dolayısıyla konu aslında bir sistem problemi. 

Çözümü ise önce Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bağımsız ve en azından özerk olması ve dinî eğitim sonucu alınan diplomaların değerlendirilme kriterlerinin uhrevî’ye uygun hale getirilmesi. 

Meselâ dokuz sene önce denenen “molla (mele/mela) açılımı”nın sonuçları da bu bağlamda incelenmeli ve izah edilmeli. 

Elbette fırtına diner de ilgililerin yakından bakmaya vakti olursa. 

Okunma Sayısı: 2370
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı