KMHP Cumhurbaşkanı Erdoğan İnsan Hakları Eylem Planını açıkladı.
Son cümlesi asıl maksadını ve niyetini ele veriyordu:
“Şüphesiz bu planda öngördüğümüz faaliyetlerin tam anlamıyla hayata geçmesi, öncelikle ve esas itibarıyla anayasa konusudur. Bunun için Eylem Planımızın nihaî amacı, yeni ve sivil bir anayasadır.”
İktidar koalisyonunun kendi yanlışlarına bir yenisini daha eklemek ve artık aşikâr hale gelen totaliter darbeciliğini Hür Dünyadan –becerebilirse- gizlemek için yapacağı atraksiyonlara muhalefetten destek istemesinin dolaylı yolu bu tür planlı Planlar.
Ama bu sefer muhalefet -en azından şimdilik- bunun farkında ve yemlemeye gelmeyecek kadar uyanık.
Hep yazıyoruz ve yazacağız: Bilhassa son on senedir Türkiye’nin insan haklarında hızla geriye düşmesinin sebebi, iktidar sahiplerinin, “kötü” dedikleri mevcut Anayasaya mecburen uymaları değil. Aksine, yargıyı da alet ederek Anayasayı bile isteye ihlâl etmeleri.
Biz plandaki ve açıklamadaki bir hususa özellikle takıldık. Madde şöyle:
“9- Hiç kimse, başkalarının kişilik haklarına saygı göstermek suretiyle yaptığı eleştirileri veya düşünce açıklamaları nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.”
Erdoğan da konuşmasında bu konuyu şu şekilde tekrar etti:
“Diğer insanların haklarına saygılı şekilde yapılan eleştirilerin ve düşünce açıklamalarının soruşturma konusu olmaması için hâkim, savcı ve kolluk görevlilerine düzenli olarak eğitim verilmesini temin ediyoruz.”
Bu cümlelerden sızan bakış açısındaki problem gayet net: Eleştiri ve düşünce açıklamasının hukuk önünde koruma görebilmesi için bugünkü Anayasa’da dahi bulunmayan bir ön şart ya da sınır getirilmek isteniyor: “Kişilik haklarına saygı”.
Ve üstelik bu bir yenilik ya da reform diye yutturulmaya çalışılıyor.
Oysa Anayasa açık. Sadece 20. madde sınırlı alanda makul bir saygı mükellefiyeti getiriyor: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.”
Bu durumda “diğer insanların haklarına saygılı şekilde yapıl”mayan düşünce açıklamaları ifade hürriyetinin kapsamında değil mi?
Neden? Ne hakla böyle bir sınır koyuyorsunuz?
Saygı duymadığımız bir insana saygı göstermek zorunda mıyız?
İçten gelmeden “gösterilen” saygı gerçekten bir saygı mıdır?
Hürmeti hak etmediğine inandığımız birine hürmet hissi beslemiyorsak hürmet ediyormuş gibi görünmek zorunda mıyız?
Soruları arttırabiliriz. Ama yeter.
“Devlet ele/dile bakar, kalbe/gönüle bakmaz” denmiştir.
Hem “dilinin beni (şunu/bunu) sevdiğini söylemesi yetmez, kalbin de beni (şunu/bunu) sevsin” demeye ne hakkınız var.
Yoksa siz 1930’ların tek parti dönemine dönmek için bir Anayasa değişikliği yapmayı mı hedefliyorsunuz?
Üstelik CHP bile onu çoktan terk etmişken.
Siz gitmeden önce mevcut Anayasayı hakkıyla uygulayın da…
Bu millet gerisine sizden sonra bakar.