Hıyar hakkı” yaşlı meslektaşlarımızın bildiği bir deyim. Seçme hakkı demek. İhtiyar da seçebilene deniyor. Köyün muhtarı da zaten köyün en hakk-ı hıyar sahibi adamıdır ki, köylü gerektiğinde kendisi adına karar verebilsin diye onu kararcı-temsilci seçmiştir. Hatta ihtiyar heyeti de yaşlılardan değil seçebilenlerden oluştuğu düşünülen bir heyettir.
Başlığa gelince. (Argo değil. Bizde olmaz. Bize yakışmaz zaten. :) )
Evlâdının yerine seçen babaya hıyar baba denilebilir. Ama modası geçti artık. Zira bu çağın çocuğu babasından önce seçiyor. Babasının tercihini sorguluyor. Zira babasının bilmediği alternatifleri dahi biliyor, hatta çoğaltıyor.
Zira bu çağın çocuğu teknoloji memesinden bilgi sütü emerek büyüyor. Bu çağın çocuğunun, kesinleştirilmiş tercihe ya da ezberletilen bilgiye değil, tercihini yaparken kullanacağı ölçüye-duyguya ihtiyacı var.
Okudunuz, korktunuz. Haklısınız.
Annenin memesinden emilen temiz süt, kan ve fışkı ortasından temiz geçer. Cep telefonu memesinden emilen bilginin temiz kalması mümkün mü?
Bizce kesinlikle evet. Temiz bilgiyi ancak selim kalp ayırt edebilecek.
O kalbi ise çocuğa babalardan ziyade abiler-ablalar ve bilhassa anne verecek.
Zira anne üretkendir. Maddî vücuduyla bile.
Yediği onca güzel nimeti süte de çevirebilen tek şefkat makinesi değil midir anne. (Diğerlerinin sadece neye çevirdiği malûm!).
Okudunuz: Babalar günü anneler günü gibi olmuyormuş, tutmuyormuş. Tutmaz elbet. İşte sebebi bu fark.
Ve yine işte bu yüzden hıyar babaların günü çoktan geçti.
Bir yandan evin disiplin amiri olarak kalacak, ama bir yandan da eşini-evlâdını dostluğu ile sarıp sarmalayacak bir baba cinsi lâzım.
Zor mu dediniz. Hem de nasıl! Ama imkânsız değildir.
Yeter ki baba evlâdının elindeki teknolojiyle cedelleşmeyi bıraksın. Ve şunu anlasın:
Yaşı ellinin üstünde olanlar için akıllı telefon; olmasa da olur.
Yaşı otuz elli arası olanlar için akıllı telefon; olsa iyi olur.
Yaşı 15 ila 30 arası olanlar için akıllı telefon; çok zarurî bir ihtiyaç.
Yaşı 15’ten küçük olanlar için akıllı telefon nedir biliyor musunuz?
Sol elinin altıncı parmağı.
O çocuğun elinden rızası olmadan telefonunu aldığınızda onun çektiği acı, parmağını kestiğinizde duyduğu acıyla aynı miktarda ve daha da önemlisi aynı türden bir acı.
Ya hiç vermeyeceksiniz ve “parmaksız çocuk” olarak büyüyecek. Ya da vermişseniz koparmaya kalkmayacaksınız. Sadece, kullanmanın adabını öğreteceksiniz. Sadece “temizlik imandandır, bu parmağını sık sık yıka yavrum, ne de olsa sol elindir” diyeceksiniz.
Bunları şu tecrübeyle biliyoruz:
Yirmi beş yaşındaki genç, elindeki soda şişesinin üzerindeki ince yazıları okuyabilmek için iki parmağıyla yazıya dokunup büyütme hareketi yapıyor ve büyümeyince kendi kendisine gülüyor. Ama siz ona sakın gülmeyin. O yazıyı da büyümez sanmayın. Zira o genç hemen yazının fotoğrafını çekip o minik yazıyı dilediğince büyütüyor. (Yakında o büyüteç doğumla birlikte bebeğin göz merceğine yerleşecek. Dünya ona hazırlık yapıyor!).
Şu tecrübeyle de biliyoruz:
İki buçuk yaşındaki bebe, iki elinin işaret parmağını ortasından çaprazlama bitiştiriyor ve nasihatini kesmek istediği babasının ağzına doğru uzatıp “yeter, tamam baba” diyor. Çünkü onun ekranındaki bütün uygulamalar çarpıyla kapanıyor.
Son not: Yaşlı babalar! Başta size bu yazıyı okumayın dedik. Siz de okumadınız değil mi? Demek neymiş, “demekle olmuyor”muş! Bu da bizden size emojilidil: SFKTT!