Devlet ile vatandaşı arasındaki ilişkide hisler ve duygular ne kadar geçerli olmalı?
Devlet vatandaşını sadece niyetine göre yargılayabilir mi?
Vatandaş devlet yetkisi kullananların icraatını niyetine göre yargılayabilir mi?
Meşhur bir deyim vardır: “Hükümet ele bakar, kalbe bakmaz…”
Yani devlet vatandaşını yargılarken ve bilhassa suç işleyip işlemediğini tesbit ederken, fiiline ve eylemine bakar.
Ortada suç teşkil edecek bir “fiil” yok ise, savcı-hâkim kimseye “senin niyetin kötü, suçlusun” diyemez. Ancak vatandaşın devlet yetkisini kullananlara bakışında galiba durum farklı.
Devletin memuru elbette konumuz değil. Zira onun kanuna uygun bir icraat yapması gerekir ve beklenir. Devletin halktan oy alarak iktidar olan ve yeniden oy almayı uman kesimi farklı. Hatta muhalefet de bu kapsamda.
Yani siyasetçilerin sadece eline mi bakacağız, yoksa kalbine de bakacak mıyız?
Meselâ bir siyasetçi bir konuşmasında Risalelerden bir vecizeyi paylaştı.
“Bunu yaparkenki niyeti önemli değil, önemli olan söylemiş olması ya da söyleyebilmiş olması” diyebilecek miyiz?
O siyasetçinin, Risale-i Nur Külliyatına-Hüsrev’in müşahadesiyle- adını bile “Risale-i Nuriye” diyecek kadar yabanî olduğunu biliyorsak, niyeti hakkında ne diyebiliriz?
O siyasetçinin kitap okumaktan başka iş yapmadığı bir ara dönemde, en çok hamaset ve şiir kitabı okuduğunu ve okuduğu kitaplar arasında Risalelerle ilgili hiçbir eserin bulunmadığını biliyorsak, bu bilgiye önem vermeyecek miyiz?
Sorular çoğaltılabilir.
Maksadımız elbette düşmanlık etmek değildir.
Ama önemli bir prensibi de hatırdan çıkarmamak lâzım: Hüsn-ü zan ve adem-i itimadı bir arada bulundurmak.
Yani siyasetçi hakkında zan gerekli ve geçerli iken, hüsn-ü zan beslemek, ama tedbiri de elden bırakmamak ve görünüşe itimat etmemek.
O halde netice: Hükümet edenlerin kalbine bakmak mümkün olmayabilir, ama herhangi bir hususu siyasetine alet edip etmediğini, yani niyetinin kötü olup olmadığını anlamaya çalışırken bütüncül bakmak ve çok dikkati olmak gerekir.