Son yazımızda iman dersi denilen dersi ikiye ayırdık: Pür iman dersi ve içtimaî iman dersi.
Biraz daha açalım:
Kader, haşir gibi konulardaki pür iman dersine hepimiz muhtacız.
Bu dersi Risalelerden almak gerekli. Zira neredeyse rakipsiz.
Bu dersi bu kaynaktan almak kolay. Zira bu konularda tartışma çıkmıyor. Sadece müzakere yapılıyor.
Buna karşılık, hürriyet, samimiyet gibi sosyal konulardaki iman dersine sıra geldiğinde işler çatallanıyor. Tartışmalar çıkıyor.
Bizim “içtimaî iman dersi” dediğimiz bu dersleri başka ve yanlış kaynaklardan alan mü’minler bu yanlışın sonucu olarak birbirini manen ve hatta maddeten kesiyor.
Yanlış dersten kaynaklanan bu vahim durum da İslâm’ın inkişafının önünü kesiyor. IŞİD’i ve diğerlerini ortaya çıkaran İslâm düşmanlarının asıl amacı da böylece tahakkuk ediyor.
Bütün bunlardan yola çıkarak, son yazımızda, Bediüzzaman’ın tarif ettiği “İslâm’a uygun demokrasi ve hürriyet anlayışı”nın İslâm dünyasına yerleşmesi gerektiğini işledik.
Önceki günkü yazımızın İstanbul’da dizgiye girdiği saatlerde, bağımsız ve özgürlükçü gazeteci Mustafa Akyol’u Ankara’da üniversitemizde misafir ettik.
Turgut Özal Üniversitesi öğrenci kulüplerinden Bilim ve Medeniyet Kulübünün organizasyonunda kalabalık ve dikkatli bir topluluğa hitap eden Akyol, konuşmasında “Özgürlüğün İslâmî Yolu” adlı önemli kitabını özetledi.
Gençlerin sorularına cevaplar verdi. Gündemi değerlendirdi.
Küçük notlarımız şunlar:
-Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi tecrübesi İslâm dünyası için önemli.
-Bin sene önce Nobel verilseydi hepsini Müslüman âlimler alırdı, ama şimdi böyle değil.
-Zira güncelde kötü durumdayız. Bu sebeple medeniyet vurgusu önemli ama günceli temsil etmiyor.
-Kişilerarası güven endeksinde (interpersonal trust index) Türkiye en sondaki üç ülkeden biri. İslâm dünyasının durumu da iç açıcı değil. Sebebini sorgulamalıyız.
-“Din bizi geri bıraktı, biz de dini bırakalım bilime sarılalım” ifrat bir fikir.
-“Her şeyin çözüm dinde var, bilime ihtiyaç yok” tefrit bir fikir.
-Bu ikisi, insanlığa, dini ve bilimi ideolojiye dönüştüren otoriter ve totaliter rejimleri armağan (!) etmiş.
-O halde bunların ortasını temsil eden ve “hem din hem bilim bizim” diyen vasat bir akıma ihtiyaç var. Bu akım aynı zamanda hürriyeti de getirecek.
Programdan sonra bir değerli dostumuz konuşmayı yorumlarken “ben konuşma sırasında kendimi sanki bir Yeni Asya yazarını dinliyormuş ya da Yeni Asya’yı okuyormuş gibi hissettim” dedi.
Biz de “öyleydi zaten” demekle yetindik.
Geçen yazıdaki gibi bitirelim:
Hocanızın kim olduğu önemli…
Sizin gazete hocanız kim? O hocayı başka kimlere hoca yapıyorsunuz.
Not: Muhterem Mustafa Said İşeri web sayfasında yazımızın altına yazdığı yorumda “içtimaî iman dersi” deyiminin yanlış anlamaya müsait olduğunu, ancak arkasındaki tesbitin doğru olduğunu ifade ederek şu bilgi ile tamamlamış: “İmanî bahisler uhre-vî, içtimaî bahisler dünyevîdir gibi bir yanlış okumadan da uzak durulmalıdır”. Teşekkür ediyoruz.