AKMHP cumhurbaşkanı Erdoğan yakınlardaki bir konuşmasında aynen şunları söylemiş:
***
Bir zamanlar bizde de bu vardı biliyorsunuz. Ülkemizi de medya yönetiyordu. Söyledikleri şey, “Dördüncü kuvvet”, bilmem ne falan. Demokrasi diyorsun, demokrasi derken bir taraftan halkı bir kenara koyuyorsun, medya diyorsun. … Demokrasi gücünü halktan alır. Halk varsa demokrasi var, halk yoksa demokrasi yok. Medya ile falan demokrasi olmaz. Öyle güçlü demokrasi olur ki, orada medya da güçlüdür. Kalkıp da “ben demokrasiyi oluşturuyorum”. Böyle bir mantık varsa kimse kusura bakmasın. Bir siyasetçi medyadan korkuyorsa, onun da sağlıklı siyaset yapması mümkün değildir.
***
Kabul edelim ki yukarıdaki cümlelerin bir kısmı doğru. Bir zamanlar medya, aslında hak etmediği halde millete rağmen “iktidar yıkma gücü”ne sahipti.
Ama Cumhurbaşkanı da şunu kabul etmeli ki bugün de medya “haber yapma gücü”nden mahrum.
“Aslan Kaplan” basının McKinsey meselesinde oturduğu şapa dikkatli bakınca her şey net görünüyor.
Yeni Şafak’tan Ergün Yıldırım’ın 3.10.2018 tarihli “FETÖ: Yanılgılar ve İftiralar” başlıklı yazısı da aslında basın özgürlüğünün nerelere gizlendiğini gösteriyor. Şöyle:
***
Türkiye beş yıllık bir mücadeleden sonra önemli bir aşamaya ulaştı. Artık FETÖ bütün karanlık planları, ideolojileri ve ağlarıyla ortaya çıkarıldı. … geride bilinmeyen hiçbir şey kalmadı. Büyük oranda devlet de toplum da din de bu habis yapıdan temizlendi.
Şimdi mücadele içinde başka bir habis doğdu. O da iftira habisi… FETÖ damgası habis ellerde başka bir görev icra ediyor. Akademide, medyada, siyasette ve ticarette rakiplerini alt etmenin en kolay yolu bu iftira kepazeliğinden geçiyor. Özellikle makam, para ve iktidarla daha fazla içli dışlı olan dindarlar, bu iftira kampanyalarında en büyük pay sahipleri. Dindarların düşüşüdür bu!
Devlet, hak ve hukuku teslim eden varlık. Adaletin başı. Kudretini eşkıyanın kudretinden ayıran temel özellik de adaletle hükmetmesidir. İnsanlarına iftira mekanizmaları üzerinden bakarak çıplak kudretini harekete geçirip bütün “ötekilerini” düzleyip geçerse yırtıcı bir varlığa döner. FETÖ’nün de çok istediği budur. Devlet, herkesi kendisine küskün hale getirsin. Millet birbirine düşman kesilsin. Devlet iftira çarklarına karşı adalet çarkını işleterek ve “muhayyel ötekilerini” içine katarak ömrüne ömür katar. Hatta affın konuşulduğu bu zamanlarda FETÖ ve iltisaklı ilişkisini yeniden düzenleyebilir. Mahrem imam olmayan, darbeye bulaşmayan, tepede yer almayan ve somut suça bulaşmayanları af kapsamına alabilir. Devlet kendisine yönelen suçu affedebilir. Böylece büyüklük de yapmış olur. Affetmek de cezalandırmak da büyüklüktendir! Yeter ki adalet taşısın içinde.
***
Yukarıdaki satırların yazarı Ergün Yıldırım aslında kimden ve neden feryat ediyor?
Tetikçilerle dolu basından. Sahibinin sesi medyadan.
Bilhassa son paragraftaki teklifleri de esasen adaletli demokrasiyi yeniden tesis etmeye yönelik. Ama yöntem teklifi yanlış. Sebebi de bizce net: Korkusu.
Öyle ya “Mahrem imam olmayan, darbeye bulaşmayan, tepede yer almayan ve somut suça bulaşmayanlar”ın suçu nedir ki aslında ceza almaları gereksin ama affedilmeleri daha iyi olsun?
“Masumlar serbest kalmalı ve muhalefet özgür olmalı” demek neden çok zor?
Hem, bu yazıyı paylaşmak bile korku veriyorsa... “Hür basın var” denilir mi?