Ön not: Merak etmeyiniz. Konu ilmihalle ilgili değil, cemiyet, siyaset ve hukukla ilgili.
Bir ön not daha: Biz yazılarımızda Erdoğan’dan “AKMHP Cumhurbaşkanı” diye bahsettiğimiz için kızan ve “bu yüzden yazının gerisini okumuyoruz” diyen bazı internet okuyucularımız var.
Lütfen dostlar, lütfen bizi okumaya ve ikaz etmeye devam ediniz. Ama lütfen maksadımızı da biliniz. Zaten bilirsiniz. Hakaret etmeyiz, ettirmeyiz.
Rahatsız oluyor olabilirsiniz, ama niyetimiz sizi rahatsız etmek de değil. Maksadımız “görünüşte Erdoğansever”lerin kurduğu bu yeni düzende, o koltukta oturan ve bundan sonra oturacak olan her kim olursa olsun, o kişinin “cumhur”başkanı olarak imajının bozulduğunu göstermek. Görmek istemeyenlerin de gözüne sokmak.
Yok eğer derdiniz AKP ile MHP’nin adını böyle birleştirmemiz ise, o zaman da yine muhatabınız biz değiliz demektir. Zira bu ikisini birleştiren biz değiliz. Kimler birleştirdiyse ona kızınız. Ama 17 sene önceki AKP ile bugünkü arasındaki farkı da fark ediniz.
Ve asıl konu:
Bursa Ulucami’de Cuma namazında Erdoğan’a hoşamedi yaparken “Cumhurbaşkanımız camimizi teşrif etti” diyerek haddi aştığını düşündüğümüz vaizi ikaz etsin diye uyandırdığımız Diyanet İşleri Başkanı uyandı mı bilmiyoruz.
Ama önce “ne var vaizin bu yaptığında, neden büyütüyorsun” diyenlere soralım:
Siz teşrif etmenin manasını biliyor musunuz?
Cami imamın babasının evi değildir, Allah’ın evidir. Oraya giden kim olursa olsun orayı şereflendirmez. Orayla şereflenir. Dolayısıyla orada mikrofon tutanın önce dilini tutmayı bilmesi gerekir.
Şereflenilen cami köy camisi de olsa, Ulucami de olsa böyledir. Ama bilhassa adı bile Ulucami olan bir caminin imamının ve vaizinin bunu bilmemesi kabul edilemez.
“Ben hakim-ül Haremeyn değil hadim-ül Haremeyn’im, sözünü düzelt” ikazının hikâyesini bilmeyen var mı?
Camilerin ve dinî törenlerin, orayı yönetenlerce siyasî gösteri ve gösteriş mekânına dönüştürülmesine önce siyasetçiler itiraz etmeli. Ama onlar sussa ya da görmezden gelse bile Diyanet İşleri Başkanlığı buna mani olmalı.
Aksi halde cemaat cami seçerken, imam seçerken abartır. Bu elbette din görevlisini ihlasa teşvik etmek adına yapılırsa bir haktır, ama bilhassa siyasî sebeplerle kötüye kullanılmaya başlandı mı önü alınamaz.
Bir süre sonra da ortaya öyle bir ayrım ve yıkım çıkar ki altından ne Diyanet İşleri Başkanı kalkabilir, ne de “yarıcumhur” başkanı.
Bundan yeterince korkmayanlar İslam tarihinde Cuma hutbelerinde yıllarca Hazreti Ali’ye hakaret ettirilmiş olmasının bugüne de yansımış olan vahim neticelerini hatırlasın yeter.