Siyasete bakan herkesin, ama bilhassa dindarların, siyasî parti ve akımları “dost ve düşman” şeklinde sınıflandırması yanlış…
Bu, dışlayıcı ve kutuplaştırıcı bir yaklaşım. Toplumsal dokuya ve bilhassa dine zarar veriyor.
Biz de ikaz niyetiyle yazıp duruyoruz.
Bu konuda birinci delilimiz de Risaleler. Zira bu koca külliyat, muhtaç olan herkese hem iman dersi hem de siyaset dersi veren bir “Hoca Külliyat”.
Siyasetçilerin, dindarlaşmak için Risalelerin iman dersine ihtiyacı var. Ve bu ders için okuyanın da dinleyenin de siyasetinin önemi yok.
Dindar siyasetçilerin ise “doğru siyaset” için Risalelerden siyaset dersi almaya ihtiyacı var. Ama bu derste, hem okuyanın Risaleleri ve siyaseti bilmesi lâzım, hem de dinleyenin bilgiye hürmet etmesi ve ders almaya hazır yani ihlâslı olması lâzım.
Dindarların önemli kısmı maalesef “Risalelerden iman dersi almaya ihtiyacımız kalmadı” havasındalar.
Ama daha da önemlisi siyasetle ilgilenen dindarların önemli kısmı “siyaset dersini neden Risalelerden alalım ki” havasındalar.
Bu büyük hatanın çok sebepleri bulunabilir. Bizce en mühim sebebi, Risalelerin kendi siyasî derslerine muhalif ders veriyor olması.
O halde eski dersini terk etmeden gelene ancak misafir muamelesi yapılır.
Dine hizmet için siyaseti öncelikli ve önemli bir araç olarak görmeyen Bediüzzaman, siyaseti böyle görenlere, “iman cihetinde kardeşiz, ama siyasete bakışımız ayrı” mânâsına gelecek bazı şeyler söylüyor.
Emirdağ Lâhikası’nın İkinci Cildinde (s. 281) yer alan bu mektubun ilgili kısmı şöyle:
“Fakat Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok. Ve Risale-i Nur, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz -fakat siyaset noktasında değil-. Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste fark etmez. Hâlbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.”
Bu mektuba göre 40’lı ve 50’li yıllarda Sebilürreşad ve Büyük Doğu gibi yayınlar ve destekçileri, siyaset tarafgirliğine sebep olacak türden bir hizmet ve yayın politikası takip ediyorlar. Bediüzzaman da bu yüzden onlara “biz sizinle siyaseten dost olamayız” diyor.
Bu mektubun dikkat çekici yerlerinden biri de “Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste fark etmez” kısmı.
Anladığımız kadarıyla Bediüzzaman, o muhataplarına talebeleri namına diyor ki; “Biz Risalelerden önce iman dersi alıyoruz. Bu dersi almak için kim gelirse onunla paylaşırız, siyasetine bakmayız. Zaten siyasî örgütlenme tarzından da bilhassa bunu yapmaya devam edebilmek için kaçınıyoruz”.
O zaman soralım: Risalelere iman dersi için değil de siyasî ders için muhatap olana ne denilmeli, ne yapılmalı?