“İman dersi için gelene” başlıklı son yazımızda Bediüzzaman’ın siyasetli dinî cemaatlerin mensuplarını Risalelerin ders mekânlarında ev sahibi olarak görmeye niçin taraftar olmadığını açıklamak maksadıyla yaptığı şu değerlendirmeyi ele aldık:
“… ruh-u cânımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz -fakat siyaset noktasında değil-. Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste fark etmez. Hâlbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır.”
Ve yazımızı şu soruyla bitirdik: Risalelere iman dersi için değil de siyasî ders için muhatap olana ne denilmeli, ne yapılmalı?
Önce bir tasnif yapalım: Eğer soranın amacı “kılçık atmak”, “kıllık yapmak” ise muhatap bile olmamak en iyisi. Bilhassa internetteki “facesiz book”larla selâmı sabahı bile asgariye indirmek lâzım. Buna karşılık siyasî soru soranın niyeti iyiyse yani amacı öğrenmek ise elbette cevap vermek lâzım.Siyasete dair sorunun cevabı Risalelerde açıkça varsa önce onu okumak lâzım. Zira okumak konuşmaktan tesirlidir. “Perde olmamak ve ayna olmak” prensibi de bunu gerektirir. Okunanı açıklamakta da ölçülü olmak gerekir. Ayrıca açıklama yapanın, “bu metnin kendisi, bu da benim anladığım” diyerek, bu ikisini ayırt etmesi de önemli.
Sorunun cevabı elbette net biçimde ve fakat kavlileyyinle yani kırıp dökmeyecek bir üslûpla ve halis bir niyetle verilmeli. Meselâ maksat “ne pahasına olursa olsun ikna etmek” olmamalı. “Akla kapı açmak, iradeyi elden almamak” prensibi bunu gerektirir. Aksine davranışlar fayda değil zarar verir, ders değil ters olur.
Bu hususta Emirdağ Lâhikasının 2. cildinde yer alan ve ülkemizdeki siyasî parti ve akımların dört ana gruba ayrılarak tahlil edildiği meşhur mektubun sonundaki ikaz edici not bizim için de yol gösterici:
“Bu içtimaî, siyasî mesele mücmel olarak (anahatlarıyla) ihtar edildi. Ve tabiratta lüzumsuz, zararlı kelimeleri siz tebdil edebilirsiniz. Merkezlerden münasip gördüğünüz yerlere, su-i tesir yapmamak şartıyla gönderebilirsiniz.” İşte Yeni Asya bilhassa bu dersi vermek için var. Siyaset yapmıyor. Siyasî sorularına Risalelerden cevap arayanlar okusun diye siyaset yazıyor. Elbette her okuyan beğendiği kadarını alır, itirazı varsa bildirir. Düzenli okuyan bir süre sonra siyaset allâmesi olabilir. Siyasî gazete çıkarmak, basın yoluyla bir tür meşverettir. Yeter ki yazanda da okuyanda da niyet iyi olsun. Neticesi hayırdır. Siyaset dersi için ortak mekâna gelene de tarafgirlik yapmaya gerek yok. Gelen iyiniyetli ise ve alıcı ise dersini zaten alır. Fikrine güvenen hırçınlaşmaz. Amma… Kırmızıdan ders almak için gelmiş gibi yapıp da aslında sarıdan veya yeşilden ezberlediği dersi satmak için gelen “satıcı”ya ise kapıyı dahi açmamak lâzım. Zira misafirliğin de bir adabı var!
Zira kırmızının mekânında sarıya da yeşile de ancak, “hoş geldin misafir, adabınla otur, yoksa…” denilir…
O halde asıl mesele o sarı kitabı ve o yeşil gazeteyi teşhis etmekte... Yapabilir misiniz?