«««

“15 Temmuz askeri darbe teşebbüsü omurgasını FETÖ’nün teşkil ettiği ama klasik eski tip darbecilerin de işin içinde olduğu bir toplu vatana ihanet olayıydı...

15 Temmuz’dan sonra bilinçli bir devlet politikası olarak, milletimizi darbe karşısında bir bütün tutmak için bu ihanetin sadece FETÖ kısmı özellikle vurgulandı ve diğer kısmın üstü örtüldü...

Bu esasen çok iyi niyetli ve sağduyulu bir politikaydı çünkü FETÖdışı ideolojik unsurlar vurgulansa toplum yeniden ayrışabilirdi...

Toplumun tamamı 15 Temmuz sonrası FETÖ’den tiksinir haldeydi. Millet olarak mutabık olduğumuz tek konu bu FETÖ meselesiydi. Devlet de bu birlik tablosunu bilakis güçlendirmek istedi...

Hatta o dönem solcu ve ulusalcı kesimden isimlerin hatta eski generallerin daha çok çıkıp 15 Temmuz ve FETÖ’den bahsetmeleri teşvik edildi.

Mesele hükümet değil ülke meselesiydi. Muhalif kesimlerin özellikle önü açıldı, desteklendi...

Gerçek olmadığı halde toplumun tüm kesimleri darbeye karşı hep birlikte sokağa çıkıp tanklara direndi gibi cümleler özellikle söylendi. Milli beraberlik ve ortak demokrasi ruhunun oluşması için büyük çaba ve sağduyu gösterildi...”

«««

Şimdi diğer paragrafların da yardımıyla şu ikinci paragrafa yakından bakalım:

“15 Temmuz’dan sonra bilinçli bir devlet politikası olarak, milletimizi darbe karşısında bir bütün tutmak için bu ihanetin sadece FETÖ kısmı özellikle vurgulandı ve diğer kısmın üstü örtüldü...”

Bu cümledeki özne belirsiz. Yazarın, “biz yani medya böyle yaptık” demesi de mümkündü belki, ama, “bilhassa” yerine “bilakis” diyen bir yazarı hayli aşan ve hatta onun kalemini de kullanan bir operasyondan söz ettiği açık.

Hatta özneyi kendisinin bildiği de bizce şüpheli.

Ama biz yine de şu soruların cevabını bekliyoruz:

-“Üzeri örtülen” diğer kısımdaki “FETÖ dışı ideolojik unsurlar” kimlerden oluşuyor?

-“Üzerini örtmek” işini sadece medya mı yapıyor, yoksa savcılar ve mahkemeler de bu örtme işine –elbette bilmeden- aracı oluyor mudur?

-On beş Temmuz davalarında yargı organına yardımcı olmakla ve bu maksatla delil toplamakla görevli adlî kolluk, -elbette amirlerinden bu konuda emir almamıştır(!)- kendi kendisini, yazıda belirtilen “ideal(!) maksatlar” doğrultusunda delil karartma ve hatta delil “oluşturma” konusunda da görevli görüyor mudur?

-Yukarıdaki itiraflar doğruysa darbe davalarının en azından AHİM’den döneceği kesin değil mi? 

-Yukarıdaki itirafların yazarı, olmayan şeyleri itiraf ediyorsa bu kere bir gün gelip de kendisine “kripto” denilecek olmasından korkmuyor mu?

-Yukarıdaki itirafları okuyan müzmin Yeni Asya muhalifleri ne düşündüler?

-Yazının ikinci paragrafı birinci paragrafı da sorgulamamızı gerektirmiyor mu?

-Darbe sosyolojisi için bu manipülasyonları yapanlar, seçim sosyolojisi için ya da referandum sosyolojisi için neler yaparlar ve yapıyorlardır?

-İki yanlıştan bir doğru çıkmaz, peki kaç yanlıştan bir doğru çıkar?

Cevapları bekliyoruz.

Kalemine sağlık Kütahyalı kardeş…