Son yazımızda, iktidarla parti olunamayacağını, AKP’nin iktidar olduğunu, ama partileşemediğini yazdık ya, bazı angaje dostlarımız “Ak Parti de parti değilse hangisi parti? Yüzde elli oy alan başka parti mi var, ne demek istiyorsun?” diye sordular.
Bu soruyu biz de onlara soruyoruz (azıcık çevirerek): Türkiye’de kaç parti var?
Partiden kasıt “kurulu parti” olmaksa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarına göre çoook parti var. Yani mesele siyasî heves sahibi olup ortaya çıkmaksa öylesi çok var. Üstelik çokları da kurulmuş ve kapanmış.
Partileşmek için kriter taşrada teşkilâtlanmak ve seçime girmekse bu yönden de parti bolluğu var. Zira her seçimde oy pusulasında çok sayıda parti oluyor. Ama adı sanı bilinmiyor, seçmen tarafından dikkate de alınmıyor. Bunlardan bazıları da hatta “satılık parti” piyasası denilen piyasayı oluşturuyor. (Yanlış anlaşılmasın, bu ibare ile liderlerin partilerini terk edip transfer olmalarını ya da partileri ile birlikte transfer olmalarını kast etmiyoruz.).
Demek mesele kalıcı ve parti olmaksa çok azı kalıcı ve “parti”.
Gerçek partiler, halkta karşılığı bulunan, teşkilâtı taşrada bütün bölgelere az çok yayılan, oy aldığı illerde ya da ilçelerde idealist temsilcileriyle tanınıp anılan, ayırdedici karakteristik özellikleri siyasetle ilgili kesimlerce az çok bilinen siyasî fikir cereyanlarıdır. Hem diğer partiler ve hem de seçmen bu partilerin varlığını bilir, oy vermese bile fikirlerini dikkate alır.
İşte gerçek partiler bunlardır ve beşle on arası bir sayıdan bahsediyoruz demektir.
Diğer ifadeyle, parti olmak, bir fikir demetine veya idealler zincirine ya da bir prensipler manzumesine sahip olmak ise Türkiye’de çok da parti yok.
Meselâ BBP bir partidir ve MHP’den ayrı bir partidir. Aralarındaki farkları, eksiğiyle yanlışıyla, bir parça uyanık bir lise öğrencisi bile tarif edebilir. Şimdiki lider kadrosunu tanımasa da kurucu liderlerini herkes bilir.
Bunları neden yazdık?
Birileri siyasetin bütün günahlarını tek bir partiye yüklemeye çalışsa da bu doğru değil. Aynı şekilde, birileri bir partiyi her şeyiyle hayır ve hasenat olarak görüp gösterse de anlamı yok.
Partiler melek ya da şeytan değildir. İnsanî organizasyonlardır. İnsanlar gibidir. Her parti bir tür cemiyet (dernek) olarak, fikirlerinde iyi ve kötü ya da doğru ve yanlış yönleri olan, icraatında güzellikleri ve çirkinlikleri ya da hayırları ve şerleri olan bir yapıdır.
Bir parti için önemli olan, memleketin ve milletin dünyasına ve bilhassa ahiretine nasıl bir faydasının olabileceğidir.
En önemlisi de şudur: Partilerin seçimlerde rüzgâr yakalayıp oy alması ve barajı geçip meclise girebilmesi başka şeydir, rüzgâr yakalayamasa ve hatta hep baraj altı kalsa bile varlığını sürdürebilmesi daha başka şeydir.
Bu bilgilerden sonra yeniden söyleyelim: AKP, hiç iktidar olamayacak olan ve hatta hiç barajı geçemeyecek olan partiler kadar bile “parti” değil. En azından böyle olduğunu söyleyebilmek için yapılmış bir testimiz yok. Zira AKP için test muhalefetteki halidir ve parti olup olmayacağını muhalefete düşünce anlayacağız.
AKP’nin hep iktidar olmasını arzu edenler olabilir, bunu hayal etmek de mümkündür. Ama bu kadar “lider merkezli bir yapı”nın, üstelik bugün geldiği noktada kuruluşundaki karakteristik özelliklerini de tümüyle kaybettikten sonra, bir tür “siyasî ebediyet”e mazhar olması mümkün değil. Aksini iddia etmek, arzuya fikir kılıfı giydirmektir.
Bu sebeplerle, önümüzdeki uzun vadeli süreçte, partili cumhurbaşkanı sisteminin de katkısıyla AKP ve CHP’den ibaret iki partili bir yapının oluşacağını ve süreceğini varsayan ve buna “hakim parti sistemi” diye isim takıp yutturmaya çalışanlar yanılıyorlar ya da bilerek yanıltıyorlar. Kendilerine inananlara yaşatacakları hayal kırıklığının hesabını veremeyecekler.
Milletin, hürriyetçi demokrat kadroların iktidarına ihtiyacı var. Ve bu ihtiyaç artık iyice görünür oldu.
Bilhassa muhafazakâr kitlelerin önüne seksen sene önceki CHP’yi koyup bu günkü CHP’yi de din düşmanı bir öcü olarak gösterme ve böylece milleti bir düşmanla korkutup kendi sinesine çekme yaklaşımı artık miadını doldurdu.
Bunun âli bir siyaset değil, dini siyasete alet eden adi bir taktik olduğunu insanlar anlamaya başladı.
Bu farkındalığın hızlanması için ise sağlam bilgiye ve medeni cesarete ihtiyaç var.