Bu yazımız miras bırakacak olanlara.
“Benim mirasım olmayacak” diyen yoktur. Herkesin ve bilhassa her yetişkinin ölümünde geriye az ya da çok bir irsiyet kalacaktır.
Miras bırakacak olan akıllıysa vasiyetini hazır eder. “Ölüm bana uzak” demez. Zira Arap atalarımızın dediği gibi “her gelecek yakındır”.
Akıllı adam “ölüm bizden uzak olsun” der, ama bunu, gerçek ölümün sadece cehennemlik olmakla gerçekleşecek bir ölüm olduğunu bilerek söyler.
Miras bırakacak olan:
1. Evvela her akıllı gibi borçsuz olarak yaşamaya çalışır. Zira Hadiste de bildirildiği üzere “borç dindarlığın bir lekesidir” ve bu leke bilhassa ahir zamanda herkesi kirletmektedir.
2. Varsa borçlarını erkenden ödemeye alışır. Zira denilmiştir ki; “borçlu ölmektense alacaklı yaşamak evladır”.
3. Zimmetindeki malları, borçları ve emanetleri teknolojik imkânları da kullanarak yazar ve bu bilgileri gerektikçe günceller. Mirasçılarının görebileceği yere (mesela sanal aleme) tevdi eder. Ve böylece ölüm geldiğinde, bilhassa aniden geldiğinde, mirasçılarına az ya da çok mal-mülk yanında o mülkün kullanım kılavuzu hükmündeki sağlam bilgiyi de bırakmış olur.
4. Hangi borcun hangi malla ve kim tarafından ödeneceği konusunda özel bir tercihi varsa notlarında belirtir.
5. Mallarının kimler arasında nasıl bölüştürüleceğini olabildiğince ayrıntılı olarak belirtir.
6. Mallarının bölüştürülmesi konusundaki tercihlerinde adaletsizlik gibi görülebilecek farklar varsa –ki çoğu zaman olabilir ve hatta olmalıdır- bu farkların sebebini de izah eder. Böylece geride kalanlar “anamız ya da babamız neden böyle bir farklılık ve adaletsizlik yaptı ki” türünden vesveselere girişmez. İşin hikmetini anlar, gönülden razı olur. (Bir babanın, fakir zamanında güç bela bir meslek sahibi ettiği büyük çocuğuna, iyi zamanda ve kolaylıkla okuttuğu ve iyi meslek sahibi ettiği çocuğuna nazaran fazla “pay” vermesi, aslında bir fazlalık değildir. Bir adalettir).
7. Hayır işlerine ayırdığı mallarıyla ilgili yapacağı vasiyeti, hem mirasçılarının ve hem de o işteki hayırsever muhataplarının haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapar.
Mirasın kazaî taksimi de elbette bir taksimdir ama aslolan rızaî taksimdir. Rızaî taksimde de aslolan, miras bırakanın tavsiyet ve vasiyetidir. Bunları yapmayan her miras bırakan, aslında mirasçılarına bir miras taksim davası bırakmış demektir. Zira iş kazai (yargısal) taksime kaldığında iş ayağa düşmüş olur. Gerekmediği halde taraflar birbirlerini kırmayı sürdürür. Hatta iş adliye koridorlarında kavgaya dönüşür.
Hele Türkiye gibi hukuk kültürü yerleşmemiş ülkelerde.
Hele Türkiye gibi görünüşte Müslümanı çok ama dünya malı için kardeşine darılacak ve hatta onunla kavgalaşacak ölçüde maddeperest insanların çok olduğu bir ülkede.
Hele hele, hukuk sisteminin miras kavgalarını çözmek konusunda istekli ve kabiliyetli olmadığı bir ülkede…
Miras kavgasının ve adabınca miras paylaşamama “geleneğinin(!)” nesilden nesile aktarıldığı bir ülkede, yukarıdaki yedi kurala uymayan kişiler, çocuklarına ve torunlarına kavgayı miras bırakmış olur.
Bu ise hem toplumsal dokuyu hızla bozar ve hem de geniş aileyi yerle bir eder. Geniş aile çatısı yıkılınca açıkta kalan çekirdek aileyi kovalanan kargalar yer.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, Adalet Bakanlığının ve Diyanet İşleri Başkanlığının konuya özel olarak eğilmesi ve vasiyeti ve rızai taksimi teşvik eden projeler, yarışmalar ve benzeri uygulamalarla konuyu gündemde tutması gerekir.