1. Bir tüccar…
Kazancının bir kısmını dostlarının kazancıyla birleştiriyor ve vakfediyor. Eşinin de çocuklarının da, -yokluklar içinde bırakılmış değillerse-, o tüccara, “bunu neden yaptın” demeye hakları yok.
2. Bir vakıf…
Malını, devletin kendi görevleri arasında saydığı bir işe tahsis edip devlete yardımcı olmaya karar veriyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü destek oluyor. YÖK Genel Kurulu uygun buluyor. Millî Eğitim Bakanlığı teklifi kabul ediyor.
Yapılan işler kanuna uygun. Muhalefet etmeye gerek yok. Ama kimsenin de bu kararlara muhalefet edene kızmaya hakkı yok.
3. Bir Bakan…
Tüccarânın Vakfının Üniversite teklifini Tasarıya dönüştürüyor. Diğer bakanlara; üniversitenin kimler tarafından yönetileceğini, fakültelerini, hedeflerini ve eğitimde dolduracağı boşluğu anlatıyor. İkna ediyor. Tasarı imzalanıyor.
Bakanlara, “bu işin önceliği mi vardı bunca iş dururken” diyebilirsiniz, ama bu kadar. Kızmanıza gerek yok.
4. Bir Meclis…
Kanun yapıyor. (Oradakiler çocuk değiller, oyuncak yapmıyorlar!). Üniversiteyi kuran vakfın ayırdığı sermayeyi, üniversiteyi kuran vakfın elinden alıp, bu kanunla, ayrı ve bağımsız bir “kamu tüzel kişisi”ne dönüştürüyor. Bu üniversiteyi yönetme işini ise, Anayasaya da uygun olarak, -kendi memurlarına değil de- Vakfın atayacağı yöneticilere bırakıyor.
Bırakır kardeşim, kanuna uygun, hukuka da aykırı değil!
5. Bir üniversitenin yöneticileri…
Onlar da bu üniversiteyi her üniversite kadar kanuna uygun biçimde yönetiyorlar. YÖK Denetleme Kurulu tarafından da denetleniyorlar.
Yönetim hatalarını eleştirebilirsiniz. Yöneticiler hakkında soruşturma açıp müeyyideler de tatbik edebilirsiniz, ama başkalarına kızamazsınız.
Hatta denetçilerin bazı hataları görmezden geldiğini düşünüyorsanız onları da gündem yapabilirsiniz, ama hakaret edemezsiniz.
6. Bir Başbakan…
Bu üniversitenin gelişmesini destekliyor. Bizzat imzasıyla, o üniversiteye, üzerine bina yapmak şartıyla bazı boş kamu arazilerini tahsis ediyor.
“Neden ona değil de bu üniversiteye…” diyebilirsiniz. Ama siyasî tercihtir. Oy vermezsiniz, verdirmezsiniz vs. O kadar.
7. Birkaç meclis başkanı, beş on bakan…
Üniversitenin açılış törenlerine vs. katılıyorlar. Üniversiteye imaj çizenlere katkı yapıyorlar. İmaj çiziyorlar. Kendi reklâmlarını da yapıyorlar. Suç mu? Hayır elbette.
8. Birkaç muhalif yazar, kanaat önderi…
Üniversitenin mekânlarını ve imkânlarını kendilerini ifade etmek için kullanıyorlar.
Fikirlerini beğenmeyebilirsiniz. O üniversiteye yakıştırmaya da bilirsiniz. Bu kadar.
9. Bir asistan, bir hoca, bir öğrenci, bir personel…
O üniversitede; öğreniyor, öğretiyor, araştırmaya katkı yapıyor.
Eksik öğrendi, yanlış öğretti diyebilirsiniz. Ama o kadar.
10. Aynı ülkedeki bir başka Bakanlar Kurulu ve bir başka Meclis…
Bir sebeple ve kanunla kurulan bu üniversiteyi bir başka sebeple ve bir başka KHK ile (ve Kanunla) kapatıyor. Üniversitenin malını da Hazineye aktarıyor. Zaten vakfeden de üniversite kanunla kapatılacak olursa malvarlığının devlete kalmasına razı olmuştu.
“Kapatılmamalıydı” diyebilirsiniz. “Madem kapatıldı malları kurucu vakfa geri verilmeliydi” diyebilirsiniz. Fikrinize saygı duyarız. Ama geri verilmemesine kızamazsınız. Siyasî tercihtir. Herkes siyasî sonucuna katlanır.
Son nokta:
Kim olursanız olunuz, “bu toplumun en tahiri/temizi benim” de deseniz, yukarıdaki on grup şahsiyete, topluca “terörist” diyemezsiniz. Hele içlerinden bazılarını -hem de kafanıza göre- diğer bazılarından ayırıp kalan bazılarına asla diyemezsiniz.
Bunların bazılarını, kafanıza göre tasnif edip onlara terörist demeye, sabıkalı saymaya hakkınız yok.
Teröristlik ağır suçtur. “Bilmeden ve istemeden teröristlik” olmaz.