İnsanı rakamla ifade etmek ve hele hele mağdurları sayılara döküp basitleştirmek hiç hoş değil. Hem çok da zor. Ama tarif için ve mecburen yapacağız. (Küsuratı bir kenara bırakarak yazalım):
Tevkifevlerinde kabaca elli bin kişi var.
Tahminen üç bini darbe teşebbüsü ile bir şekilde ilişkili; ya planlayıcı, ya icracı ya da önceden haberdar ve şahsen menfaat umucu... Bunlar suçlu. Şüphe yok. Kim olduklarını tesbit etmek ve cezalandırmak hukukun ve devletin işi. Allah hakime, savcıya kolaylık versin.
Tahminen iki bini “o cemaat” ile hiç bir ilişkisi olmayan ya da en azından 17-25 aralık sonrasında ilişkisi kalmamış olan kişiler. Bunlar da tamamen masumlar.
Kaldı kırk beş bin kişi. (Dile kolay...). (Ve bunların da on beş bini bayan!) Terör örgütü “üyesi” olmakla suçlanıyorlar.
Bunların, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden, önceden haberleri yok. Zaten iddianamelerinde böyle bir isnat da yok.
Bunların, üyesi oldukları iddia edilen terör örgütü adına, kopya çekmek/çektirmek veya itibar
suikasti yapmak (ne demekse) ya da adam öldürmek ve benzeri bir suç işledikleri de iddia edilmiyor.
Bunlara sadece “terör örgütüne üye olma suçu” isnat ediliyor.
Ancak bu iddianın istinat ettiği tüm deliller, bir “örgüt üyeliğini” değil, “cemaat mensubiyetini” gösteren deliller: Gazete aboneliği, bağış, iktisadi destek, sohbet arkadaşlığı, maklûbe kaşıklama ortaklığı vs.
Bu kişilerin, üye oldukları yapıya, “bir suç örgütü olduğunu bile bile” üye olduklarını, yani bu yapıya “bir suç örgütüne” üye olma kastıyla üye olduklarını ya da sonradan öyle olduğuna inanmalarına rağmen üye kaldıklarını iddia eden de yok.
Ama “besili medya”nın dilinde bunların hepsi suçlu, hepsi ...öcü. O medyanın “haber manyakları” da bu kırk beş bin kişinin suçlu olduğunu sanıyor. Bunların suçunun ne olduğunu tarif edemiyorlar, hatta bilemiyorlar, ama öyle sanıyorlar. Hatta çoğu bunların suçlu olduklarına eminler.
Konuşurken dilinden “...öcüler şöyle, ...öcüler böyle” cümlelerini düşürmeyen bu yandaşlara, bu kırk beş bin kişi hakkında soruyoruz:
“Bu kırk beş bin kişinin suçu nedir? Slogan ya da kısaltma kullanmadan açıklar mısınız.”
Verdikleri cevaplara bakalım:
Mesela...
İktidara pek yakın duran ve kadere de inandığını sandığımız bir esnaf, On Beş Temmuz sonrası hapse de girip çıkmış olan ve şimdi “...öcü” sayılan ama darbeye ya da suça karıştığına dair bir iddia ya da delil olmayan komşusu bir esnaf hakkında ve dolayısıyla onunla aynı hukuki statüde bulunan diğer 44.999 kişi hakkında; “tahmin ediyorum ki darbeyi başarsalardı bütün malımızı elimizden alacaklardı, bu yüzden hepsi suçlu” diyor.
Bu zatın kafasında bir suçlu tarifi yok. Bir tasnif de yok. Toptancılığa terfi etmiş. Adeta yeni bir adalet teorisi akımı icat ederek!
(Adını biz koyalım: Varsayımsal toptancılık...)
Mesela...
Çevresindeki çok sayıda kişinin çeşitli dönemlerde çeşitli sebeplerle dindarlıklarını gizlediğine bizzat şahit olmuş bir küçük bürokrat, eski mesai arkadaşı olup şimdi hapiste olan diğer bir küçük bürokrat hakkında “o zaten ikiyüzlü, sözüne güvenilmez, zira namazını gizli kılıyordu, zaten mahkemede de onca delile rağmen cemaate mensup olduğunu bile gizlemiş, o adamdan ne hayır gelir, o da suçlu” diyor. Adeta yeni bir davranış bilimleri teorisi icat ederek!
Adını biz koyalım: Korkutucu korkaklık ya da korkunç cesaret...
(Yeri gelmişken söyleyelim. Bu gizlilik ya da tedbirsiz takiyyecilik taraftarı korkakların bu halini savunuyor değiliz. İşte bir örnek: “Korkanlardan korkutanlara” başlıklı yazımız.)
(Linki: http://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/korkanlardan-korkutanlara_202079)
Mesela...
Muhalefetten hazzetmeyen iktidar meftunu amigosever tv seyircisi, “somut bir suça karışmış olmayan ama hapiste olan bu kırk beş bin kişinin suçu nedir” diye sorduğunuzda, “onlar suçlu, devletimize isyan ettiler” diyor.
“Devlete isyan ile hükümete muhalefet aynı şey mi” diyoruz. “Ne farkı var ki” diyor ve bon bon bakıyor.
“Ne yaparak isyan ettiler” diyoruz.
“17-25 Aralık sonrası ‘Cemaat sandığımız şey artık cemaat değil, oradan ayrılın ve bana tabi olun’ diyen Cumhurbaşkanımızın emrine uymayarak isyan ettiler” diyor.
“Kanunlarda böyle bir suç tarifi var mı? Kanunda suç olmayanın hukukta cezası olur mu?” diye soruyoruz.
“Kanunda olmayabilir, her şey kanunla yürümez, şimdi şartlar başka” diyor.
Sıra bizde...
Biz şimdi bu üç misaldeki üç grup “acil hüküm verici”ye soruyoruz:
Darbeden haberi olmuş olmayan yani darbeyi planlamış, icra etmiş ya da darbeden yararlanmayı ummuş olmayan bir muhalifi düşünelim. Bu kişi On Beş Temmuz öncesinde, alenen “ben bu iktidardan memnun değilim, gitmesini istiyorum, demokratik yollarla devrilmiyor, gitsin de nasıl giderse gitsin, darbeyle de olsa benim için fark etmez” demiş olsa, sadece bu tavrı ve bu fikri, o kişiyi suçlu saymaya yeter mi?
Cevap: “Bilmem Herhalde yetmez! Ama bence yine de suçlu!”
Şimdi de cevabı biz verelim:
Bu fikir çok yanlış bir fikir mi? Evet. Zira çok antidemokratça...
Peki bu yanlış fikir, bu fikre sahip olan kişiyi darbeci ya da terörist yapmaya yeter mi?
Kesinlikle hayır. Zira fikir suç olmaz.
Ve soralım: “Peki bu kişiler neden hapisteler?”
Tıssss!
İşte hapisteki kırk beş bin kişinin, devlet, toplum, vicdan, hukuk ve ehl-i istikbal karşısındaki durumu...
Allah katındaki durumunu da varın siz hesabedin! Ehilsiniz...