Bir General, Metin İyidil. Tanımayız. (G harfini küçük harf yazmak istedik, ama Word büyük harfte ısrar etti. Yoksa yanlış anlaşılmasın!)
Darbe planlamaktan idamla yargılanmış. Mahkûm olmuş. İstinaf etmiş. (“…muş, … miş” diyoruz, zira takip etmedik. Yargımıza güveniyoruz ve güveneceğiz.)
İstinaf Mahkemesi üst mahkemedir, delilleri yeterli görmemiş ve beraatına karar verip tahliye etmiş. (“Yargıdır, yapar” deriz.)
Görevli savcı beraat kararını doğru bulmamış ve konuyu dosya hakkında son sözü söyleyecek olan Yargıtay’a taşımış. (Görevidir. Mesele yok.)
Ama o sanık savcının itirazı ve talebiyle yakalanıp yeniden tutuklanmış.
Uzmanlarına sorduk. Kendisine yeni bir suç isnat edilse ve bu sebeple tutuklansa mesele yokmuş, ama beraat kararından sonra ve bu karara rağmen aynı suçtan yeniden tutuklanması tam bir hukuksuzlukmuş. (“Olmaması lâzım, ama bu son yıllarda bu işler çok oluyor” deyip yine geçeriz.)
Ayrıca beraat ettiren hakimlere de bir şeyler olmuş.
İşte burada takıldık, tam burada:
Devletin ve yürütmenin başı Erdoğan’a şu soru sorulmuş:
“FETÖ yargılamalarında aynı sanığa bir mahkeme ömür boyu hapis verirken başka bir mahkemenin beraat vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz? “
Soru tuzaklı. Çünkü söz konusu olan “aynı seviyedeki iki mahkeme” değil, alt ve üst mahkeme. Ve üst mahkemenin görevi zaten kararı denetlemek, gerekirse bozmak, farklı karar vermek):
Cumhurbaşkanı düşünmüş, tuzağı görmüş. Sonra şu cevabı vermiş:
“Bu yargı işidir, biz yürütme organı olarak bağımsız yargının işine karışmayız. Bizi ilgilendiren davalarda zaten taraf oluruz. Ama dikkat edin ‘taraf’ oluruz. Yoksa hakem olmak ya da hakim olmak ya da hakime iş öğretmek bizim işimiz değil. Hele böyle hür dünyanın gözü önünde ve gündeminde olan davalarda, asla yargı bağımsızlığını zedelemeyiz ve zedeletmeyiz. Hem ne var bunda ki: Üst mahkeme alt mahkemenin kararını beğenmemiş, bu hep olur.”
Yok, maalesef bunları diyemiyoruz. Kendisi hiç düşünmeden şu cevabı vermiş (Bu cümleleri biz videosundan duyup yazmadık. Birkaç haber sitesinden teyit ederek aldık):
“Yargı camiamız için gerçekten çok çok üzücü bir adım olmuştur. İlginç olan şey şu; tabii bunların hepsinin talimatlarını da verdik, yani kararı veren kişi veya kişilerin de FETÖ’cü olması bu işin nerelere vardığını gösteriyor. Bunun arkasında daha ne gibi oyunlar olabileceğini de çok açık ve net gösteriyor. Ama bir gerçek var ki hak er veya geç yerini buluyor. Düşünün, müebbet hapse mahkûm olmuş bir kişi, kalkıp hemen beraat ettirme veyahut da tahliyesini verme gibi bir yola bir mahkeme nasıl gidebiliyor? Bu anlaşılabilir bir şey değil. Ve sağ-olsun Adalet Bakanlığımız ve Savcılığımız bu noktada adımlarını attılar. İçişleri Bakanlığı ile beraber yaptıkları operasyonla da yakaladılar.”
HSK bu cümlelerde açık edilen talimatın gereğini yapmış ve “suçluluğu baştan kesin olan bir canavarı beraat ettirme ihanetini işleyen …öcü hâkimleri” elbette aynı gün sürmüş. (Sürgünün herhangi resmî bir gerekçesi yok. Hani “hakkınızda soruşturma olacak, o yüzden buralarda durmayın, biraz uzaklaşın” filan gibi bir şey yok. Zaten buna ihtiyaç da yok. Talimat net.)
Biz bu aşamada işi öğrendik, Pravda izleyicilerine şunları sorduk ve şu cevapları duyduk:
1. HSK’nın talimattan azade olması hususunda Anayasa ne diyor?
-Baba yasa varken anayasa önemli değil.
2. Yürümekte olan dava hakkında konuşmama hususunda hukukun temel prensipleri ne diyor?
-Önemli olan “hukukun temel ilkeleri” değil, peki neyin temel ilkeleri!
3. Alt mahkeme üst mahkeme kavramları size ne anlatıyor?
-Bırakın usul meselelerini canım, siz asıla bakın. (Yani?).
4. Bu dosyada Yargıtay’ın beraat kararı vermesi mümkün mü?
-Darbeciliği kesinleşmiş birini Yargıtay neden beraat ettirsin ki? (Burada bizim devreler yandı!).
5. “FETÖ’cü” olduğunu Cumhurbaşkanının dahi bildiği ve söylediği üç hâkimi “sürmekle yetinen” HSK üyeleri, şayet bu hâkimleri mahkûm ettirecek bir yargı düzeni kuramazlarsa başlarına ileride neler gelebilir?
-Fazla merak iyi değildir!
6. Yarın öbür gün, şimdiki ya da sonraki Cumhurbaşkanımız, “Sağolsun Adalet” ve “Sağolsun İçişleri” Bakanı ve diğer “adli yetkili”ler hakkında “bunlar kesin …öcü imiş, beni/bizi kandırdılar” der de kesin hükmü açıklarsa ne olur?
-Yargıya vesayet mi dediniz…?!