Bırakın vatandaş yürüsün. Kendisini göstersin. Sesini duyursun. Fikrini ve eleştirisini ortaya koysun. Demokrasi budur ve bunu gerektirir.
Önceki gün, Türkiye’de bir iktidar, bu temel kuralları unutmuş gibi yaparak yine kendi ayağına ve milletin ayağına kurşun sıktı.
Ankara’ya yürüyen Baro Başkanlarını şehrin girişinde polis durdurmaya kalktı.
Sonuçta mesele çözüldü ve kapılar açıldı.
Ama olan Türkiye’nin imajına oldu.
Ankara Barosu, İstanbul Barosu, İzmir Barosu ve daha niceleri. Bu vesileyle kendilerini basında ve bilhassa sosyal medyada ifade etme imkânı buldular.
Güvenlik bürokrasisinin bu yasakçı adımı hükümetin çoklu baro konusunda atmaya çalıştığı adımı da zora soktu ve daha da sokacak.
Zaten Ankara’ya giriş yasağı ile birlikte konunun ne olduğu önemini kaybetti. Resmî ve kanunî idarenin yerine geçen örfi ve keyfi idarenin nasıl bir şey olduğu bir kere daha herkes tarafından görüldü.
Hukuk devletinden polis devletine kaymanın nasıl bir düşkünlük hali olduğu yeniden tescillendi.
Umalım ki bu tesciller arayış talebini de hızlandırsın ve bizi hayli uzağına düştüğümüz demokratik hukuk devletine yeniden yakınlaştırsın.
Bu vesileyle bir şeyi daha gördük: Türkiye’nin en güçlü meslek birliği örgütü olan Türkiye Barolar Birliği’nin Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun şahsında, zamana ve zemine göre renk, şekil ve tavır değiştirmenin ne demek olduğunu hep beraber izledik.
Baro Başkanı soruyor; “Neden bizimle beraber değildin?”
Cevap veriyor: “Aynı anda iki yerde olamam. Meclisteydim.”
Bu cevap demokrasinin mabedi de denilen Meclisin nelere alet edilebileceğini de göstermesi açısından özellikle ilginç.
Barolar Birliği Başkanı, Mecliste dinleniyor olmayı, kendisini seçen ve kendisine paye, görev ve yetki veren baroların yanında olmaya tercih ediyor.
Öyle görünüyor ki AKP kendi siyasî tarzını dayattığı ve bunda kısmen de başarılı olduğu için bütün kurumlarda kendisine taraftar olanları yanında tutmaya çalışırken, farkında olarak veya olmayarak, ciddî bir çoğunluğu da karşısına alıyor.
Duâ edelim de bu çoğunluk demokratlık paydasında birleşen bir çoğunluk olsun.
Yoksa, bu gidişle, mantıksız Kemalistler yüzünden yeşil Kemalizm hepimizi hakikaten kuşatacak.