Bir ülkede ki pek yakın bir ülke…
Bir ördek ki o biçim bir ördek…
Her nasılsa, yani hakikaten her nasılsa yani kaderin cilvesiyle…
Başkan olmuş vilayetine…
Zaten paytak yürüyormuş, ama
Hasımları kıskanmış onun ördek başkan olmasını.
Ve yolmuşlar tüylerini,
Kırmışlar kolunu kanadını!
Ve dahi “kanun var” diyerek kesmişler bir bacağını…
O ördeğin lakabı o zamandan beri “başkan topal ördek” olmuş.
Topalmış, ama gözü de açıkmış hani.
Ülkenin başkanına derdini bir şekilde anlatabilmenin yolunu aramış. Bulmuş da.
Bakmış ki şehrin ana arterleri, bulvarları, meydanları belediyenin tasarrufundadır.
Işıklı ilan panolarıyla donatmış buraları.
Her hafta değişen vecizeler hazırlatmış:
-Biz dostuz yahu…
-Gururlanma kazbaşkan senden büyük Allah var.
-Seni de beni de gömecekler bir gün aga…
-Bu kesikbacağın hesabını kim verecek?
-O günleri hatırla. Birileri de senin bacağını kesmişti, memnun olmuş muydun!
-Adalet isteriz hem de herkese…
-Bacağım kesik, ama imamın oğluyum yahu!
-Men dakka dukka. Tak edene tuk ederler.
…
O ülkenin devletinin başkanı, o şehri çok severmiş. Orada sarayları ve yavrusarayları varmış. Sarayından her çıktığında neredeyse her duvarda bu mesajları okumaya başlamış.
Bir böyle, iki böyle. Ama çok can sıkıcı elbette.
Hatta bir ara sarayından hiç çıkmadan yaşamayı bile düşünür olmuş kazbaşkan.
Hatta hatta, bakmış olacak gibi değil, topal ördeğin ikinci ayağını da kesmeye niyetlenmiş.
Fakat mağdur edebiyatının avantajlarını çok iyi bildiği için bundan vazgeçmiş.
Onun yerine bilbordlardaki o yazıları okuyamıyormuş numarası yapmaya karar vermiş.
Gözüne siyah bir gözlük takarak dolaşmaya başlamış.
Ancak çok geçmeden, böyle yapmakla aslında hayatının hatasını yaptığını anlamış.
Zira herkes ona artık “kör kazbaşkan” lakabını uygun görmüş.
Onlar çıkmış kerevetine…