31 Mayıs 2011, Salı
İlânen arıyorum!
Niçin aradığımı sonra anlatacağım, ama önce kimi aradığımı söyleyeyim. Üç kişiyi:
Birincisi, 1993-94 yıllarında Yargıtay Başkanlığında çalışan başı örtülü Osmanlı Hanımefendisi memureyi.
İkincisi yine aynı yıllarda Ankara’da subay lojmanlarındaki evinden çıkıp askerî servis aracına binerek beyinin rütbesine uygun koltuğa oturup Kızılay’daki mesaisine giden başörtülü-mantolu asil hanımı. 1995-96 yıllarında laik Yargıtay’ın temelindeki caminin imam odasında bulunan ve Yargıtay üyelerinin namaz kılarken kullandıkları namaz pantolonlarının sahiplerini tek tek “iyi” bilen imamı.
Niçin arıyorum: Bana şahitlik edecekler.
Zira gençler, hele “Eskide hep şer vardı, her şer eskide kaldı, her hayrı da yakında göreceğiz” zanneden gençler için bana şahit lâzım.
Şahitlik mühim bir ibadettir. Lütfen o üç kişinin nerede olduğunu bilenler araştırmacı gazetecilere haber versin de bir mülâkatta o gerçekleri okuyalım. Bir gazetecilik başarısı görelim.
Gelelim başlıktaki mânâya:
Bir zamanlar, yani “28 şubat önce,” bir eski başbakan “Nurcudan hakim de olur subay da” diyordu. Oluyordu da. Ondan on beş yıl sonra, yani 28 şubat 1997 gelince, “nurcudan olma hakimler” değilse de bir kısım dindar hakimler ya da subaylar, meslekten atılmaktan, hatta aç kalmaktan korktular ve bazı tavizler verdiler. Meselâ eşlerinin başını “yarı zorlamayla” açtıranlar da oldu.
“Belli makamlar” adıyla tarif edilen, ama her nedense bir türlü belli edilemeyen makamlarda bulunan ya da o makamlara tırmandığını düşünen bazı dindarlar ise makamlarında sabit kalabilmek için veya “makam çukuruna tırmanış”larını sürdürebilmek için tavizler verdiler. Başörtülülere zulmettiler meselâ. Üstelik “sen bari zulmetme” denildiğinde de “ya gereğini yapacağım ya da istifa edeceğim, ben gitsem bu makama dinsizler, solcular gelecek, onlar her türlü zulmedecek, daha mı iyi olacak” diyerek bizi de susturdular.
Sonra, devran döndü, bir şeyler oldu, “28 şubat’ın intikamını aldık” dediler birileri. Aldılar da netekim!
Şimdilerde sohbet meclislerinde şöyle konuşuluyor: “… O dönemlerde ne büyük zulmettiler, insanlara zorla başlarını açtırdılar, ‘yoksa sizi okutmayız’ dediler, ‘yoksa eşleriniz terfi edemez, memuriyetten atılır, çoluk çocuğunuz aç kalır’ dediler, şükür o günler geride kalıyor…”
Yani eskiden korkanların artık korkmasına gerek kalmadı. Öyle mi?
Maalesef o korkanların bir kısmı şimdi korkutanlar sınıfındalar. Zira, siz de tanırsınız, meselâ o korkanlardan birinin desteğiyle hakim stajyeri olan genç bir hukukçu, başörtülü bir hanımla nişanlandı, evlendi, stajı bitip de hakimliğe başlayınca eşinin başını açtırmış.
Ne zaman mı? Daha geçen ay canım, yeni yani.
İlk akla gelen sebep şu: Korkusu devam ediyor.
Öyle ise; o genç hakimin kim olduğunu bulup korkmasını engellemek ve rahatlatmak, insan onuruna vicdanında değer veren ve insan haklarına kalbinde yer veren her bürokratın ama özellikle Adalet Bakanlığının ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tüm üyelerinin görevi.
Bu muhterem zevat kendisine böyle bir görev biçmiyorsa, demek ki bu gencin korktuğuna inanmıyorlar. (Ben de inanamıyorum doğrusu).
O zaman, “Bu genç hakim neden eşine bunu yaptı” sorusunu yine onlara sormamız gerekir.
Zira artık “korktuğu için” olamaz! “Görünen kudret” kapsamındaki hiç kimse onu korkutmuyor.
Peki niçin böyle yaptı? Bilemedim. Sordum soruşturdum, bulamadım sebebini. Ama…
Bu hakim, bu tavrıyla bendeniz de dahil herkesi—hele dine ve dindarlığa karşı zaten bir mesafesi olan herkesi—korkutuyor. Korkutmak istemiyor olabilir, ama korkutuyor! Hem kendisinden korkutuyor hem de -istemese de siyasetine alet ettiği—“dinden” soğutuyor. Niçin? Niçin? Aaah, niçin?
Son not: Mesai arkadaşlarını telefonda Cuma namazına “halk gününe buyurun” diyerek davet eden, eski hakim “dindar” şahsiyeti ilânen aramıyorum. Yerini zaten biliyorum; kendisi şimdi “üst” “düzey”deki “belli belirsiz…” bir “makam”da. Demokrat mı dediniz? Yok canııııım, bürokrat!
Okunma Sayısı: 2871
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.