Günümüzün en önemli meselesi hürriyet ve hürriyetin isyan ve itaat ile ilişkisi.
İtaatin sınırları neler? Kime itaat edilecek? İsyan nerede ve ne zaman bir haktır?
Allah’a inanmayan için konu cevabı zor sorularla dolu.
Zira bir yaratıcının ve amaçlılığın varlığına inanmayan insanın hiçbir varlıkla arasında gerçek bir ilişki yok. Hiyerarşi de yok. Özetle, kâfir için; “ölüm varsa, bu dünyada, zulüm var”.
Mü’mine gelince, onun da itaat ve isyan hususunda cevabı zor soruları var.
Şöyle: Mü’min, kendisini ve varlıkları var edenin Mutlak Varlığına inanır.
Mü’min varlığın ve varlığının amaçlılığına inanır.
Mü’min, varlığını var edenin kendisine hedef ve emir verdiğine de inanır.
Mü’min Allah’ın emirlerine itaati birinci iş ve hedef olarak görür.
Buraya kadar tamam. Şimdi zor kısım:
Mü’min düzenin önemine de, düzeni korumak için emre itaatin gerekliliğine de inanır.
Düzenin gerçek ve nihaî sahibi Allah’tır, tamam. Ama Allah’ın kulları da emir veriyor, düzen kuruyor ve uymaya cebrediyor. Bu bazen ana ya da baba oluyor, bazen hoca ve bazen de devlet otoritesi. Devlet de bazen kanun yapıyor, bazen hükümet oluyor ve bazen de hüküm verip infaz ediyor.
İşte mü’minin en zor sorusu burada: Allah’ın emri ile otoritenin emri çatışırsa ne olacak?
Aslında genel ve net bir formül var: Allah’ın emrine isyanda kula itaat caiz değildir. Ya da kula itaat Allah’a isyan sayılacaksa itaat caiz değildir.
“Sizden olan yöneticiye itaat edin” de bir emir.
“Düzeni koruyun ve fitneye (kaosa) izin vermeyin” de öyle.
Devletin emrinin Allah’ın emrine uygun olması iyi olur. Ama öncelikle devletin emri Allah’ın emrine aykırı olmamalı.
Yani devlet Allah’ın emrettiğini emredip yasakladığını da yasaklasa bu durum belli şartlarla iyi ve faydalı olabilir. Ama öncelikle ya da hiç değilse, devletin, Allah’ın emrettiğini yasaklamaması ve yasakladığını da emretmemesi gerekir.
Meselâ bir devletin içkinin haram olduğuna inanan mü’minlere içkiyi emretmesi ile namazın farz olduğuna inanan, ama yapmayan mü’minlere namazı emretmesi farklı şeylerdir.
Aynı şekilde mesela bir devletin içki içmek isteyene yasak koyması ile namaz kılmak ya da oruç tutmak isteyene doğrudan ya da dolaylı yasak koyması da itaat ve isyan hakkı bakımından farklı hallerdir.
Allah’ın emrine ve yasağına aykırı kurallar koyan devlet, mü’mini itaatsizliğe ve hatta isyana teşvik etmiş ya da zorlamış olur.
O halde mü’minin devletle ilişkisi, öncelikle “kendisine mutlak itaat edilecek bir devlet olmak” ya da böyle bir devleti kurmak için çalışmak değildir. Mü’min, öncelikle, devletin “isyan edilecek bir devlet olmaktan çıkması” için çalışmalıdır.
Demokrasi de işte bu hedeflere sıhhatli ve selâmetli yoldan ulaşmakla ilgilidir.