Beştepe’de konuşlandığı halde Kaçaksaray ile Aksaray arasında gidip gelen ve Saray’da karar kılan Külliye’den bahsetmeyeceğiz.
Onu daha önce yazmıştık. (“Hutbe ve siyasî cami riski” başlıklı üç yazımız.
Linkleri: http://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/hutbe-ve-siyasi-cami-riski_346872
http://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/hutbe-ve-siyasi-cami-riski-2_347165
http://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/hutbe-ve-siyasi-cami-riski-3_347405
Bugün işin ticarî boyutuna ışık tutalım.
Camileri sadece ibadet mekânları değil sosyal hizmet veren külliye olarak planlamak sünnete ve tarihî kültüre de uygun güzel bir uygulama.
Yine camileri yeniden sosyal hayatın merkezine almak üzere bu külliyeleri çoğaltmak ve aktifleştirmek de Diyanet İşleri Başkanlığının önemli bir projesi.
Ama çok önemli bir ihtiyaç daha var: Doğru işletmecilik.
İlgililer herhalde en doğrusunu düşünüyorlardır. Biz de bazı gözlemlerimiz ve fikirlerimizle onlara destek olalım.
Bir nişan merasimini caminin alt katında yer alan ve cami derneğince işletilen salonda yapmak isteyen aileleri ve gençleri düşünelim.
Böyle bir fikre sahip merasim sahipleri ve onların misafirleri “camiye dost” değillerse, bedava da olsa bu iş için caminin alt katına gelmeyi düşünmezler. Geliyorlarsa dostturlar.
Güzel. Cami dostlarını çoğaltmak lazım.
Ama o dostların ihlaslarını da.
Ne demek istiyoruz? Bakalım.
O gençlerin bu organizasyonda muhatabı kim olmalı? Kim olmamalı?
Mesela şöyle sorular soralım.
İmam aşağıda salonda nişan için mevlüt okurken, kendi aralarında sohbet eden “cemaat”i “şarkı okumuyoruz, sessiz olun” diye ikaz ettiğinde, cemaat de kendi içinden “ama biz buraya paramızı ödeyerek geldik, hem sen de bahşişini alacaksın zaten” çirkin fikrini geçirirse, nasıl cevap vermek lazım?
O imam maaş ile ücret arasındaki farkı öğrenmişse ve Kur’an’ın “benim ücretimi ancak Allah verir (siz değil)” ihlas sırrına tam erebilmişse onun risk küçüktür. Ama ya “onun derneğinin” müşterisinin ve cemaatinin riski?
Salon kullanım bedelini dernek yetkilileri adına caminin imamıyla konuşmuş olan o gençler, ödedikleri bedel mukabilinde almayı umdukları hizmeti alamadıklarını düşündüklerinde şikâyet ve
hatta bedelden indirim için kimi muhatap alacaklar?
O gençler programdan sonra imama, “Siz bize masalarda örtü olacak demiştiniz ama ütüsüz olacağını söylememiştiniz” demiş olsunlar. İmam onlara “Kardeşler, bu parayı ücret olarak değil de bağış olarak düşünün” dese akıllarına hangi sorular gelecek?
Örfümüzü yaşatalım diyenler, törelerimize dönelim isteyenler, Ey devletlûler…
Demek, camiye gelenlerin ihlası, çağıranların ihlasından kuvvet alıyor. Camilerle beraber din görevlileri de ticarileştirilirse ihlas zarar görür. Cami büyür, belki cemaat de büyür, ama ihlas küçülürse o büyük küçüktür.
İmamın elini siyasetten de ticaretten de uzak tutmak lazım ki, o eli sıkan, öpmek için eğilmekten lezzet alsın.