Hafta sonu Ankara Tandoğan’da Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin merkezinde, Türkiye’nin yetiştirdiği kıymetli Anayasa Hukuku Hocalarından TUBA üyesi Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ı dinledik. “Hukuk ve Adalet” adlı yeni kitabını tanıttı. Özetledi.
Soru cevap faslında iki husus dikkatimizi çekti. Liberallerin önemli bir kısmı, muhafazakârları, “yekpare AKP’li” olarak biliyor. Dindarlar arasında AKP’ye ve son dönemde iktidarın hürriyet ve adalet dışı uygulamalarına bakış konusunda farklı görüşler olabileceğinin farkında değiller.
“Cemaat mensubu” iken “terör örgütü üyesi” haline gelenlerin ya da getirilenlerin bir kısmında görünen keskin muhalif söylemlerinin dışında, bir makul muhalefetin de olabileceğini bilemiyorlar.
Bütün dinî cemaatleri iktidara eklemlenmiş, iktidar tarafından satın alınmış ya da terörize edilmiş sanıyorlar. Cümlelerini bu toptancı yaklaşımla kuruyorlar. Varsayımlarını bu yanlış toptancı bakışa göre geliştiriyorlar. Yanılıyorlar.
Mustafa Hoca gibi ufku açık olanlar elbette olayın farkında, ama bunlar da sanki bir istisnaî azınlık gibi.
Farkı fark etmesi gerekenlere bunu nasıl fark ettirebileceğimizi düşündük, düşünüyoruz, düşünmeliyiz.
İkinci husus ise daha da mühim.
Seminerde şu soru cevapsız kaldı:
Ahiret inancı bu dünyada adalete ve âdil bir düzene ulaşma konusundaki isteği ve gayreti azaltan bir etki yapar mı?
Ya da muhafazakârlar, “nasıl olsa ahirette adalet tecelli edecek, bu dünyada hakkımı aramasam da olur” deyip zulme karşı pasif mi kalıyorlar?
Gerçekten tembelâne tevekkülün yanlış tevekkül olduğu, gerçek tevekkülün bu dünyada her konuda ve bilhassa hak arama konusunda tam bir gayret içinde olmayı gerektirdiği hususunda bizim bir şüphemiz yok.
Ancak ahirete inanmayanlar ahirete ve Allah’ın adaletine kuvvetle inananların mütevekkil halini gördüklerinde galiba bunu bir tür miskinlik zannediyorlar.
Bir de Allah’a ve ahirete hakkıyla inanmayanlar, galiba bu dünyanın zaman ve mekân itibariyle kısıtlı ve dar olmasından kaynaklanan imkânsızlıkları da göremiyorlar.
Onlar şu örnek soruyu düşünmeliler: Bir kişiyi haksız yere öldürene verilecek en ağır cezayı on kişiyi öldürene de verdiğimizde bir suç cezasız kalmayacak, ama ya diğer dokuz suç? O dokuz suça ceza vermek için, zaman kaydı ve mekân derdi olmayan bir ahiret yurduna ihtiyaç var.
Biz bu dünyada ne kadar çalışırsak çalışalım, çok zalim zulmüyle ve çok mazlum da âhıyla bu dünyadan göçüp gidiyor. Demek başka ve daha geniş bir yer var ki burada ucu görünen adaletin eksikleri orada tamamlanacak, bu haklar sahibine verilecek.
Bu dünyayı var eden Kudret, başka hiçbir sebebi olmasa dahi, sırf adalet için dahi olsa; ahireti, hesabı, ceza ve mükâfat yurdunu var edecek.
Buna inanmanın ve tevekkül edip rahat etmenin neresi yanlış?
Keşke mesleği itibariyle adaletçi ve ideali itibariyle hürriyetçi olanlar, Bediüzzaman gibi bir iman, ibadet, adalet ve hürriyet kahramanını hakkıyla tanısalardı.