Türkiye’de iki önemli kitlenin demokrasi ile başı pek hoş olmadı.
Dine hizmet dâvâ eden ve dindarlığı ile gurur duyan dindar siyasetçilerin önemli kısmı, “demokrasi gelirse din elden gider” diye korktular. AKP’nin kuruluşu ile birlikte kısmen bir tereddüt ve hatta kısmen bir değişim yaşadılar, ama maalesef uzun sürmedi. Bu korkularını bu gün de aşabilmiş değiller.
Milliyetçiler ise, “demokrasi gelirse ülke bölünür” korkusunu aşamadılar. Bu gidişle de aşamayacaklar.
Sebebi ve sonucu, geçen günlerde bir kere daha tescillendi.
AA ve TRT’nin haberine göre MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli “cumhurbaşbakanlığı (!)” sistemine destek verme sebebini şu cümlelerle açıklamış:
“Amacımız arıza sinyalleri veren, tehlike alarmı çalan, güvenlik duvarları yarılan sistemi bir üst fazda yeniden kurmak, yeniden inşa etmektir. Düşünce ve fikirden mahrum bir zihnin, susmak bilmeyen dili olursa, bugünkü buhran ve bunalımlar doğar. Artık buna son verilmelidir. Muhalefet sorumluluğunun idrakinde acze düşülmesinin demokrasilerde süreç ve içerik sorunları yaratacağı açıktır. Biz aciz, sorumsuz değiliz. Rejimi riske sokan siyaset ittifakının mahzeninde uzun süre cumhuriyeti hedef alan tehditler mayalanmıştı. Buna bütünüyle sünger çekeceğiz. Yanlışı bilerek işlemek, sonra yanlışlığın faturasından korkup gerçeği saklamak bir telâşın tezahürüdür. Siyaset tarihi bunlarla doludur. Biz yanlış yapmıyoruz ki telâşa kapılalım. Biz millet için evet, devlet için evet, cumhuriyet için evet, Türklüğün bekası için evet diyoruz. Yüz yıl sonra aynı noktaya gelmek diye bir şey olmaz. Bu durum aslında, yüzyıl sonra aynı noktada kalmış olmanın fark edilmemiş ayıbıdır. Ayıp varsa gidereceğiz, ayıplı siyasetin elinden kozlarını millet iradesiyle alıp birlikte Türk milleti olduğumuzu tescilleyeceğiz.”
Bu cümlelerde çok şey var:
. Millet var, devlet var, Türklük var, cumhuriyet var, beka var. Bunlar elbette güzel şeyler.
. Bir de yüz yıl önceki ayıba dönme mahcubiyeti var ki onu ancak metni iyi okuyan anlar.
Ama olmasını istediğimiz asıl vurgular maalesef yok:
(Yok, çünkü bu sayacaklarımız, anayasa değişikliği metninde ve gerekçelerinde olmadığı gibi “evet”ler çok çıkarsa uygulanacak yeni sistemin sebepleri ve sonuçları arasında da yok.)
. “Daha çok demokrasi” arzusu ve vurgusu yok. Yeni sistemin demokrasiyi ve demokratik denetim kanallarını geliştireceği yolunda bir ümit ya da beklenti de yok. (Demokrasi konusu, metinde aynen şu şekilde yer alıyor: “Muhalefet sorumluluğunun idrakinde acze düşülmesinin demokrasilerde süreç ve içerik sorunları yaratacağı açıktır. Biz aciz, sorumsuz değiliz.” Bu cümlelerden herkes lütfen bir şeyler anlasın artık!).
. Metne bakılırsa, AKP ile MHP arasındaki bu sistem/rejim değişikliği dayanışmasında, medeni dünyaya gerçek medeniyeti gösterme ve yaşatma arzusu yok. Sistem geliştirme ve örnek olma gayreti de yok.
. Açıklamada insan hakları kaygısı da yok. (Esasen hak ve hukuk meselesi MHP için galiba hiçbir zaman ana gündem konusu olmadı.)
. Daha da önemlisi açıklamada mülkün ve devletin ve dahi milletin temeli olan “adalet” yok. Yani millet ve devlet sevgisi de havada.
Dolayısıyla, Bahçeli’nin açıklamaları, MHP’lilerin bir kısmını belki ikna edebilir. (Gerçi MHP kültüründe iknadan ziyade lidere itaatten söz ediliyor, ama bu çağda bunun ne kadar işleyeceği de ayrı mesele). Ama insan haklarına ve adalete önem ve değer veren milliyetçi ya da muhafazakâr entelektüel çevreler açısından hiç de ikna edici görünmüyor.
Başbakan Yıldırım’ın “propaganda sürecinde biz MHP ile birlikte hareket etmeyeceğiz” demesinin sebebi de bu olumsuz algıdan olumsuz etkilenme kaygısı olsa gerek.
“Aynı şeyi farklı sebeple istemek” çelişkisi işte böyle bir şey!
Referandumda MHP/AKP ittifakının beklediği sonuç da işte bu yüzden sıkıntıya girmiş görünüyor.