Eğer birinin elinde size dönük mızrak varsa dikkat edin.
Sizin ona karşı koymanıza engel olmak için o mızrağın ucuna bir kutsal yerleştirmiş olabilir.
“Bana vuran bu kutsala vurmuş olur” diyerek kutsalı tekeline almış demektir. Bu, meşhur bir kötüye kullanma hali.
Ama ilginç bir kutsal suiistimali biçimi daha var:
Bazıları ortak kabuldeki prensip cümlelerini–ki buna galiba “motto” da deniyor–hasmının aleyhine kullanmaya çalışıyor ve çoğu zaman da başarıyor.
Meselâ “zulme rıza zulümdür” cümlesini alalım.
Bu cümle “zulme razı olmak da, zulmü bizzat yapmak gibi, bir tür ya da bir seviyede zulümdür” anlamına geliyor.
Doğru bir ifade. Ama doğru yerde ve doğru kişiye karşı kullanıldığında bir anlam ifade ediyor.
Meselâ bir ortamdasınız. Masum olduğuna inandığınız birinin haklarını savunuyorsunuz. Sohbet şöyle gelişiyor:
***
“Onun bu suçla ilgisi yok, haksız yere suçlanıyor.”
“Evet, o suçu işlememiş, ama yine de o bir zalim.”
“Neden zalim oluyor?”
“Zalim arkadaşının zulmüne rıza göstermiştir de o yüzden zalim. Zira zulme rıza zulümdür ve zulmeden de zalimdir.”
“Arkadaşının suçlu olduğunu ve onun da arkadaşının suçunu onayladığını biliyor musun?”
“Bilmiyorum, ama arkadaş kalmaya devam ettiğine göre öyle tahmin ediyorum.”
“Bu tahmin senin bu konuda hüküm vermene yetecek bilgiye mi dayanıyor?”
“Hayır, sadece tahminime göre öyledir.”
“Senin hakkında da böyle varsayımla hükmetseler iyi olur mu?”
“Ama benim zulmeden arkadaşım yok!”
***
Gördüğünüz gibi, bu sohbetin karşı tarafı, girdiği hatalı yoldan çıkmak istemiyorsa, sonuçta kendisini temize çıkardığı gibi, tüm arkadaşlarını da temize çıkarıyor.
Kişi bir kere kendisini beğenmeye başlarsa kusurunu örtmek için etrafındakileri de beğenmeye başlar.
Böylece hayalî bir cephe oluşur: İyiler ve doğrular cephesi.
Bunun bir adım sonrası ise karşıya bir cephe koymak ve ona da bir isim bulmaktır: Şer ve zulüm cephesi.
Artık tek bir şey kaldı: Mızrağın ucuna herkesin kabul edeceği doğruları takıp onunla saldırmak…
Dikkat, düşman sağdan geliyor!