Hafta sonu Ankara’da Bican Şahin’in başkanı olduğu Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin toplantısında Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ı dinledik.
Geldiğimiz noktada ülkenin siyasi sistem olarak da hürriyet algısı ve ihtiyacı olarak da on iki yıl öncesine nazaran daha iyi olmadığını söyledi.
Demokrasiden şüphesini anlattı. “Demokrasi bir şekildir ve şimdi o şekil bir demokrasimiz var ama demokrasiyi ve milli iradeyi araç edenlerce özgürlüklerimiz gittikçe azaltılıyor” dedi.
Problemin nerede olduğunu hep birlikte düşünmek gerektiğini anlattı.
Biz şunları düşündük:
Bu dönemi ve sonucu biraz da Liberal Düşünce Topluluğu ve liberaller hazırladılar.
Bir yandan Muhafazakârlık’ın kitabını yazan ve halen de hükümet ile iyi ilişkilerini sürdüren “ağır top” Bekir Berat Özipek.
Diğer taraftan Muhafazakâr Demokrasi’nin kitabını yazan ve bu gün hükümetin ikinci adamı durumunda olan Yalçın Akdoğan.
AKP’nin Muhafazakâr Demokrasi adlı siyasî kitabını ikisi ve başka diğerleri yazdılar.
Ama AKP ile sonuçta ortaya “hürriyetsiz demokrasi”(!) çıktı.
Problem nerede?
Cevap için önce bir ipucu:
Yalçın Akdoğan Yeni Şafak gazetesine verdiği mülâkatta şöyle demişti:
Soru: Peki siyasî açıdan nasıl değerlendirirsiniz Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesini?
Cevap: Refah Partisi döneminde siyasete başlayıp bu misyonun cumhurbaşkanlığı makamına gelmesi önemli bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor. Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkması, taşıdığı misyon ve sahip olduğu değerler açısından çok önemli bir noktadır.
Ne diyor 1994’ten beri Erdoğan’ın siyasî “zabıt katibi” sayılan Akdoğan:
“Erdoğan Refah Partisi misyonunun başarısıdır.” (Dikkat: Gül bile değil, Erdoğan! Zaten kendisi de 2007’de Gül’ü değil Erdoğan’ı istemiş).
O Akdoğan ki, kendi ifadesiyle “seçici olmadan” her kitabı okuduğu lise öğrenciliği döneminde CHP’li esnaf babasının komşularının verdiği Risaleleri de okumuş, ama sonrasında “Refah tarzı”nda karar kılmış bir gazeteci ve siyaset bilimi teorisyeni.
O Akdoğan ki, Risalelerden ya da Yeni Asya yazarlarından aldığı nur-topuz dersini Pensilvanya’ya karşı bile kullanacak kadar mahir bir Topuzcu.
(Bu siyasal İslamcı model ile sık karşılaşırız: Onun siyasetinin ardından giderseniz mesele yoktur da o tarzı tasvip etmiyorsanız size “euzübillahimineşşeytani ve siyaset” düsturunu hatırlatırlar. Aslında, “bile bile” belden aşağı vururlar.).
Asıl şunu merak ediyoruz.
Türkiye demokrasisinin asıl meselesi, bir yandan “ben demokratım” derse imanının gideceğinden korkan ama bir yandan da “demokrasi benim içindir, iyidir” diyen yani demokrasiyi araçsallaştıran “çakma demokratlar”.
Hürriyetçi Liberaller bunu ne zaman öğrenecekler?
Kaç “deneme-yanılma” daha lazım!